Gazze’de mezalim, Suriye’de belirsizlik, Ukrayna-Rusya arasında savaş devam ederken Türkiye’nin en önemli gündem maddelerinden biri Pkk’nin silah bırakma meselesi.. Milli Dayanışma, Demokrasi ve Kardeşlik Komisyonu çalışmalarına devam ediyor. Geçtiğimiz haftanın konukları gençlik ve kadın dernekleri, vakıf ve forumlarıydı.

Pkk’nin silah bırakması gibi önemli bir mevzuda toplumun tüm kesimlerine kötülüğü sirayet etmiş bu örgüt hakkında elbette ülkede yaşayan herkesin söz söyleme hakkı vardır. Ancak bu kötülüğün yayılmasında emeği geçenlerin bu süreci bulandırmalarına da izin verilmemelidir..

“PKK YANLIŞ YAPTI” DİYE BİR CÜMLE DUYMADIK MAALESEF..

Üzülerek belirtmeliyim ki şuana kadar komisyona çağrılan kişi, kurum ve kuruluşların neredeyse yarısı Pkk’ye yakın kesimler. Ve bugüne kadar Pkk’nin katliam tarihine rağmen birinden dahi “Pkk yanlış yaptı” diye bir cümle duymadık maalesef..

Aksine bunların konuşmalarının başında ortasında sonunda Abdullah Öcalan’a özgürlük söylemlerinin yanı sıra ‘Pkk’yi Kürt halkına kurtarıcı’ gibi sunup kahramanlaştırma çabaları var.

GEÇMİŞTE KARANLIK YAPILARIN YAPTIĞI ZULÜMLER İÇİN DEVLETTEN BİR ÖZÜR GELECEK Mİ?

‘Eski Türkiye’de Tek parti rejiminin Kürt halkına yönelik katliam, cinayet ve zulümlerini silsile şeklinde birbirine aktaran karanlık yapıların taa doksanlı yılların sonlarına dek devlet eliyle sürdürdüğü zulümler unutulamaz elbette. Ve bu zulümler için de bir özür dilenmiş değil.

Gerek ‘Eski Türkiye’nin karanlık devlet yapılanmasının, gerekse bundan nemalanan Pkk’nin Türk-Kürt fark etmeksizin tüm halka acılar yaşatarak oluşturdukları tahribatın telafisi mümkün değil. Geçmişi geri getiremeyiz ancak silahlar susacak, barış ve huzur olacaksa kime ne görev düşüyorsa samimiyetle yerine getirmeli, herkes elini taşın altına koymalıdır.

Geçmişin acılarını kaşımanın, yarıştırmanın kimseye bir faydasının olmayacağı gibi Pkk’yi bir kurtarıcı gibi görme veya olayı farklı kirli mecralara çekme girişimleri, süreci zehirlemekten başka bir işe yaramayacaktır.

MESELE, PKK CENAHININ SAMİMİYETİNE BAĞLI

Gelinen aşamada mesele, Pkk cenahının samimiyetine bağlı. Çünkü 2013’te başlayan “Çözüm süreci”ni Ceylanpınar’da iki polis memurunu katlederek bozmuştu Pkk.. Ardından 2014’te Kobanê bahanesiyle onlarca insanın hayatını kaybettiği 6-8 Ekim olaylarını başlatmıştı. Aytaç Baran, Yasin Börü ve arkadaşları Pkk tarafından vahşice katledilmişti. Ve sonrasında silahı dağdan şehirlere indiren örgüt Sur, Cizre ve Nusaybin’de barikat diye açtıkları çukurlarda binlerce Kürt gencinin ölmesine sebep olmuştu.

Sosyalist Sovyetlerin dağılması Pkk’yi de marksizm ideolojisinden etmişti. Pkk’nın 1980-90 arası kadını köle gören anlayışının 90-2000 arası bu kez kadını kutsayan bir bakışa evrildiğini, 2000 sonrasında ise ideolojik boşluğun Pkk’yi emperyalizm seviciliğine bıraktığını hatırlatmakta fayda var.

İDEOLOJİK BİR BOŞLUĞA RAĞMEN PKK’NIN İSLAM’LA OLAN DÜŞMANLIĞINDA BİR DEĞİŞİKLİK YOK

Ancak ideolojik bir boşlukta kalsa da Pkk’nin İslam’la olan düşmanlığında bir değişiklik olmadı.. Bu durumu Kürt halkına açıklayamasa da süre zarfında düşmanlığı değerler üzerinden yapmaktan geri durmadı.

Son 20 yıldır, Pkk’nin sürekli “Kadınların özgürleştirilmesi” vurgusuyla aileyi hedef alan, bireysel yaşamı özendiren, sonucunda ise kadını ahlaksızlığa sürükleyerek toplumu ifsat eden bir politika izlediğini görüyoruz. Neden bunları anlatıyorum; çünkü bu ifsat projeleri işleten, destekleyen ayaklardan birileri bu hafta TBMM’de komisyona sunum yaptı.

KONU SİLAH BIRAKMA SAPKIN AKIMLARIN DERDİ İSE İFSAT!..

Komisyonda bu hafta, DEM parti ve birçok vekilinin açıktan destek verdiği LGBTİ+ sapkınları temsilen kısa adı GOFOR olan Gençlik Örgütleri Forumu temsilcisi konuştu. Forum, Pkk/DEM’e yakın bir gençlik örgütlenmesi.. Bünyesinde ahlaksızlığı yayan LGBTİ+ derneklerin de bulunduğu onlarca oluşumu barındıran bu Foruma, başta ABD’nin Türkiye Büyükelçiliği olmak üzere Avrupa Birliği, Almanya, İsveç gibi farklı Avrupa ülkeleri destek veriyor. Forum, destek aldığını da gizlemiyor zaten, aksine internet sayfasından bilinçli bir şekilde açıktan paylaşıyor.

Hükümetin 2025’i “Aile yılı” olarak tanımlamasını hedef alan temsilci, komisyona ve bu sürece güvenmediklerini, kadın ve LGBT karşıtı politikaların son bulması gerektiğini, 6284 ve İstanbul Sözleşmesinin tekrar yürürlüğe girmesini istediklerini ifade etti.

Adam bir de öyle bir sitemle söyleniyor ki gören de haklı bir talepte bulunuyormuş algısına kapılacak!. Bunu duyunca aklıma tanıdığım bazı DEM’lilerle yaptığımız birçok sohbette kendilerine “LGBT gibi sapkınları savunmak DEM’e mi kaldı.” sitemlerime cevap olarak “Ama onlar da insan” çıkışları geldi.. “Ya tamam insan ama doğuştan kaynaklı hastalık değil resmen ahlaksızlık yapıyorlar” dediğimizde ise diyecek bir şey bulamıyorlar.

Bir kez daha belirtelim; yüksek fonlarla finanse edildikleri bilinen LGBT ve benzeri sapkın akımların; temiz fıtratları bozma, insan neslini azaltma projesi olduğu ve özellikle Müslüman ülke toplumlarının genel ahlak yapısını ifsat eden karanlık şer güçlerin kültürel bir saldırı silahı olduğu unutulmamalıdır.

SAVUNMA SANAYİSİNE GEREK YOK, KADIN İSTİHDAMI DAHA ÖNEMLİ TABİ!..

Komisyona çağrılan sapkın akımların bir diğer açıktan destekçisi “Barışa ihtiyacım var kadın inisiyatifi” kuruluşu oldu. Bu inisiyatif de Pkk/DEM ilişkili bir oluşum.. En dikkat çekici cümlelerinden biri “Kadın istihdamı yapılacağına savunma sanayiine yatırım yapılıyor.” tepkisiydi.

Açıkçası Türkiye’de evlilik yaşının 30’ların üstüne çıktığı, boşanmaların arttığı ve doğum oranlarındaki düşüşün alarm seviyesine ulaştığı acı gerçeklik yaşanırken.. Yanı sıra üstelik çevre sınırlarımızın ateş çemberine dönüştüğü bir zaman diliminde böylesi bir söylem karşısında donup kalabiliyorsunuz..

Sahi, bu söylemler size de ilginç gelmiyor mu?

Türkiye’nin en büyük sorunu olarak kabul edilen Pkk’nin silah bırakması üzerine yapılan bir komisyonda sapkın akımları savunan temsilcilerin davet edilmesi sürece ne gibi katkı sağlayabilir acaba?

Gelişmiş ülkelere nazaran yarım asırlık bir geri kalmışlığa neden olan terör belasını bertaraf edelim derken terörden de beter sapkın akımlara maruz kalmak!.. Tablo, akılları dumura uğratan cinsten..

Sapkınları savunan bu kuruluşların, tam da AK Parti’nin TBMM’ye sapkın akım LGBTİ+’ların suç kapsamına alınarak hapis cezalarının uygulanması ve cinsiyet değişikliği yaşının yükseltilmesi ve koşullarının zorlaştırılmasına dair düzenlemeleri sunmaya hazırlandığı bir zamana denk getirilmesi, sizce rastlantı olabilir mi?

Bence kesinlikle değil..

KENT UZLAŞISI KOMİSYON’A DA HAKİM ANLAŞILAN..

Kim davet etmiş olabilir acaba diye düşünürken CHP temsilcisinin söz alıp kendilerinin bunları davet ettiğini bizzat söylemesi şaşırtmıyor doğrusu. Hemen sonra DEM’li vekillerin de bu sapkın söylemleri sarf eden değişik kişiliklere desteğini esirgemeyen söylemlerini duyunca, “Tamamm; Kent uzlaşısı” dayanışması burada da işliyor demekten kendimi alamadım..

SAPKIN AKIMLARIN KAYYIMLARLA NE DERDİ OLABİLİR ACABA?

Komisyona çağrılan kuruluşların Pkk’nin silah bırakması üzerine katkı vermesi beklenirken “Barışa ihtiyacım var kadın inisiyatifi”nin bir diğer gündem maddesi ise kayyım meselesiydi. Halk tarafından seçilmişlerin yerine kayyımların atanması doğru bir seçim olmayabilir, katılıyorum.

Ancak bu sapkın akımları destekleyen kuruluşun derdi bu değil, DEM belediyelerinin bölge illerinde kadınlara yönelik açtıkları “Sığınaklar, Danışma merkezleri, Eşitlik birimleri, Kadın kooperatifleri” ve çok amaçlı kültür merkezlerinin kayyımlar tarafından kapatılmış olmasıydı.

Kulağa eğitici, öğretici gibi gelen ama aslında bu merkezlerin çok sistematik şekilde işletilerek genç kızların, kadınların zihinlerinin bulandırıldığı, gelenek, kültür ve ananelerinden uzaklaştırıldıkları, bireysel yaşama alıştırılan ve en sonunda aileye düşman hale getirilerek Müslüman Kürt halkının dini değerlerinin dejenere edildiği yerler maalesef..

Diyarbakır, Batman, Mardin halkının mustarip olduğu, dokununca veryansın ettiği toplumsal çöküşü anlatan türlü türlü ifsat projeleri.. Ve bu ifsat projesinin arkasında dış güçler var maalesef!..

BİZİM MEDENİYETİMİZ KADINA ŞİDDETİ ASLA TASVİP ETMEZ

Tüm söylem ve eylemlerini kadının emeği ve bedeni üzerinden yürüterek kadını adeta bir metâ gibi gören bu kirli zihniyet ve destekçileri bilmeli ki; bizim medeniyetimiz kadına şiddeti asla tasvip etmez. Aksine kadını koruyan, kollayan, saygı duyan, değer veren üstün İslam medeniyetidir. “Cennet annelerin ayakları altındadır” diyen Efendimizin (Sallallahu Aleyhi Vesellem) müjdesiyle başımızın tacıdır annelerimiz, gönlümüzün sultanıdır eşlerimiz, iffet abidesidir kızlarımız.. Bizim kadına bakışımız sevgi, saygı ve merhamettir.

Kız çocuklarının, genç kızların, kadınların okuması gerektiğini bizim kültürümüz belirtiyor zaten, bunu sizlerden öğrenmiş değiliz.. Bizim kültürümüzde zorlama yoktur. Kadın isterse çalışabilir, istemezse çalışmaya zorlanmamalıdır. İslam, evin ekonomik yükünü erkeğe yüklüyor. Ancak kadın illaki çalışmak istiyorsa onun fıtratına uygun işlerde çalışabilir.

KAPİTALIZM BARONLARININ ÇARKINI KADININ EMEĞİ VE BEDENİ ÜZERİNDEN DÖNDÜREN KİRLİ ZİHNİYET!..

Kadın doktor, mühendis, avukat olabilir, çalışabilir. Ancak üst perde işleri gösterip kadın nüfusunu Kapitalizm baronlarının çarkını döndüren işlerde çalışmaya iterek rezil eden sizin kokuşmuş zihniyetinizdir. Markette 50 kiloluk patates çuvalını indirip kaldıran tezgahtar, bankalarda, sitelerde soyguncu-hırsızları dövecek güvenlik görevlisi, tekstilde 08.30-23.00 mesai yapan makinacı olarak çalıştırmak kadının emeğini, kadının bedenini sömürmektir. İnsan neslini sağlıklı bir şekilde devam ettiren ana unsur kadındır ve bu kutsal görevi yüce Allah kadına bahşetmiştir.

KANDİL MÜFREDATI DAĞA KAÇIRILAN KIZLAR İÇİN NE DİYORDU?

Daha düne kadar genç kızların dağa kaçırılmasını “Evde aile içerisinde anne baba baskısına dayanamayıp dağa çıktı” yalanıyla üstünü örten Kandil müfredatıyla propaganda yapıyordunuz..

Bugün ise bir genç kızın evlenip çocuk doğurmasını ve yetiştirmesini gericilik görmekle kalmayıp evlenecek erkek profilini de kadını eve hapseden ve her an şiddet uygulayacakmış gibi gösteren şizofrenik algı mühendisliği yürütüyorsunuz. İstanbul sözleşmesi, 6284 sayılı gibi yasalar üzerinden bu ifsat zulmünü resmileştirme çığırtkanlığınız da bu yüzden zaten..

Oysa dağlarda iğfal edilen, kent uzlaşılı parti merkezlerinde cinsel tacize, tecavüze uğrayan yüzlerce istismar örneği var ki; nedense bunlara hiç değinmiyorsunuz? Onlar farklı yaratıklar mıydı? Seslerini çıkarınca şeytanlaştırıp parti merkezlerinden kovduğunuz, ajan diye damgalayıp dağlarda infaz edilen o kadar çok kadın var ki..

Yazık, çok yazık...

Sokakta, meydanlarda, gittikleri üniversitelerde ya da her söylemlerinde sınırsız özgürlükler talebinde bulunan bu aparatların sırtını dayadıkları sahte özgürlükler ülkesi ABD’de Almanya’da, Filistin’e destek veriyorlar diye yumruklanıp kanlar içerisinde kelepçelenen aktivist kadınlar, ters kelepçe yapılan üniversite hocası kadın proflardan haberleri yok galiba ya da üç maymunu oynuyorlar.

Unutmayınız ki; ifsat edilmiş bir fıtratın özgürlüğe kavuşması imkansızdır. Özgürlüğe ancak temiz kalmış fıtratlar ulaşabilir.

PKK’NİN SİLAH BIRAKMASI AYRI KÜRT HALKININ HAKLI TALEPLERİ AYRI; KARIŞTIRILMAMALI

Sonuç itibariyle; Pkk’nin silah bırakması üzere kurulan bu komisyonda terörden beter sapkın akımların temsilcilerinin çağrılması, konuşturulması kabul edilebilir bir hata değildir..

Yapılan hataların büyüğü ise; kırk yıllık süre zarfında yüz bine yakın insanın ölümüne sebep olan, ekonomik kalkınmaya engel olan Pkk’nin silah bırakması üzerine kurulu bu komisyonda “Kürtçe resmi dil”, “Anadilde eğitim” gibi haklı taleplerin ifade edileceği yer bu komisyon değil. Bu komisyon sadece Pkk’nin salahiyetle silah bırakmasını sağlamak için oluşturulmuş bir oluşum..

Çünkü Pkk’nin silah bırakması ile Kürt halkının haklı talepleri apayrı şeyler.. Kürt halkından on binleri katlettiği belgeli bu kanlı örgütün Kürt halkını temsil yetkisi yoktur ve gelinen sürecin Pkk’nin zaferine dönüştürülmesine izin verilmemelidir.

Pkk’nin tamamen tasfiye edilmesinden sonra TBMM çatısı altında kurulacak Yerli ve Milli Anayasa Komisyonu, bin yıldır kardeş kalan Türkler ve Kürtleri eşit vatandaşlık haklarına sahip bütünleşmiş bir halkın Yeni Anayasa’sını yazarak kardeşliğin bin yıllar boyu sürmesini sağlamalıdır.