Gazze’de 22 aydır süren sivil katliam, yakın dünya tarihinin en uzun soluklu ve en yıkıcı insani katliamı haline geldi. On binlerce sivil hayatını kaybetti, altyapı yerle bir oldu, bölgede sağlık hizmetleri ve temel yaşam kaynakları çöktü. Bu acı gerçek karşısında dünya kamuoyu defalarca ayağa kalktı… Ancak tam her seferinde umut doğacakken, sahneye çıkan ABD “yakında ateşkes olacak” diyerek vicdanları yatıştırmaya, öfkeyi soğutmaya çalıştı.

22 ayda 39’dan fazla ateşkes açıklaması oldu ama hepsi boş. Çünkü amaç ateşkes adı altında sinsi bir katliamı gizlemek, yürütmek!

Uluslararası medya takibine göre, israil-Gazze çatışmasının başladığı tarihten bu yana Amerika, Birleşmiş Milletler ve diğer aktörler tarafından en az 39 ayrı ateşkes açıklaması yapıldı. Her açıklama, özellikle dünya kamuoyunun tepki verdiği dönemlere denk geldi. Her yeni bombalama dalgası sonrası gelen “barış kapıda” söylemi, sivillerin ve izleyicilerin tepkisini bastırmaya yönelik bir strateji haline geldi. Her barış söyleminden sonra savaş daha da büyüdü. Suriye, Lübnan, Yemen ve İran’a uzandı.

Açıklanan ateşkeslerin büyük kısmı, israil tarafından sahada bozuldu. Özellikle:

2024 Şubat Ateşkesi: Tam gece yarısı ilan edilen ateşkesin ardından, ertesi sabah Gazze’nin orta kesimine hava saldırısı düzenlendi.

2025 Mayıs Ateşkesi: HAMAS’ın ateşkesi kabul ettiği açıklanmasına rağmen, aynı gün israil ordusu Refah kentinde bir mülteci kampını bombaladı.

Birleşmiş Milletler arabuluculuğundaki 3 ateşkes anlaşması, daha ilk haftasında ihlal edildi.

Bu tabloya rağmen, uluslararası açıklamalarda çoğunlukla HAMAS’ın uzlaşmaz tavrı ön plana çıkarıldı. Medyada ve diplomatik metinlerde saldırıların sebebi olarak “HAMAS’ın roket atışları” ve “ateşkesi bozması” işaret edilirken, israilin düzenli olarak saldırı başlatması sürekli gizlenmeye çalışıldı. Kelli felli liderler sürekli işgalci israili akladı. Açıkça savundu. Sahip çıktı, destek verdi. Dünya halkları bu çifte standardı açık açık izledi. Kendi liderlerine güvenleri sarsıldı. Siyonizme öfkeleri arttı.

Barış, eylemle desteklenmediği için anlamını yitirdi. Bugün Amerika’nın ve israilin birlikte yürüttüğü strateji; söylemde barış, sahada savaş politikasıyla ilerliyor. Bu stratejinin temel ayakları:

Zaman kazanmak: Kamuoyu baskısı arttığında ateşkes vaatleriyle dikkat dağıtılıyor.

Silah sevkiyatının zeminini oluşturmak: “Barış süreci devam ediyor” denilerek, dev silah paketleri gönderiliyor.

Suçu tek tarafa yüklemek: HAMAS’a odaklanarak israilin askeri hareketleri normalleştiriliyor.

Gazze halkı, artık “barış” kelimesini duyduğunda umutlanmak yerine kaygılanıyor. Çünkü barış açıklamalarından sonra bombalar daha da şiddetli iniyor.

israil toplumunda esirlerin dönüşü için barış isteyen aileler de bu döngüden bıkmış durumda. Onlar da, her ateşkes açıklamasının sadece siyasi bir manevra olduğunu fark etmiş durumda.

Dünya kamuoyu, gerçek barışın değil, politik bir algı yönetiminin döndüğünü hissettikçe daha fazla güvensizlik hissediyor. Bazı halklar sokaklara dökülüyor, bazıları sessizliğe gömülüyor.

Lakin dünya sürekli daha güvensiz bir hale geliyor. Halklar ve devletler işgalci israil ve Amerika’nın artık güvenilmez bir siyasete sahip olduklarını görüyor. Haklının değil, güçlünün dediği oluyor görünümü dünyayı adaletsiz ve güvensiz bir yer haline getiriyor. Bu da daha büyük silahlara sahip olma yarışını beraberinde getiriyor.

Dünya artık şunu biliyor; Barışın yalnızca kelimelerle değil, eylemlerle var olabileceğini, gerçek barışın, çıkar oyunlarının değil, vicdanın ve adaletin öncülüğünde kurulması gerektiği. Savaşın ahlakını bozanlar ne yazık ki barışın da ahlakını bozdular. Bunların tıyneti ahlaksızlık üzerine kurulmuş lanetli bir toplulukturlar. Tek amaçları iyi ve güzel olan her şeyi ifsat etmek!