Sağlam değerler üzerine yükselen bir toplumuz. Değerlerimize sarıldıkça yükselir, ömrümüze ömür katarız. Bizi biz yapan tüm değerlere ihtiyacımız var.
Batı’nın dayattığı ahlaki yozlaşma, toplumları çürütmekten başka bir işe yaramadı, yaramıyor da. Batı, bütün teknolojik ve teknik ilerlemelere rağmen ahlaki açıdan tedbir almazsa, hiçbir savaş yaşanmadan bile fazla zaman geçmeden yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır.
Oradan İslam toplumlarına ihraç edilen fıtrat karşıtı kültür ve yaşam biçimlerine karşı tedbir alınmadığı takdirde, İslam ülkeleri de aynı akıbetten kendilerini kurtaramayacaktır.
Toplumlar arasında kimi kültürel geçişkenliklerin veya etkileşimlerin olması gayet normaldir. Ancak, bireyleri kendi değerlerine yabancılaştıracak kadar derinleşen dönüşüm ve sapmalar, normal karşılanabilecek bir durum değildir.
Bu anlamda, yasaların ve kanunların önemi büyüktür. Ahlaki ve inanç değerlerimize aykırı hususların yasalarla korunması kadar kötü bir durum olamaz. Aynı şekilde, ahlaki ve İslami değerlerimizi yasal güvence altına almamak da büyük bir yanılsamadır ve bu, değerlerimizi dışarıdan gelecek tehlikelere karşı savunmasız bırakmaktan başka bir anlam taşımaz.
İnsan neslini tüketecek kadar zıvanadan çıkan akımların, onursuzca ve cüretkâr çıkışları artık ciddi şekilde ürkütmeye başladı.
Ahlaki değerlere adeta savaş açıldığı bir ülkede, namuslu insanların kendilerini korumak için köşe bucak kaçışları, asla normal bir durum olarak değerlendirilemez.
Çıplaklık, bu milletin başına bela edilmiş/edilecek büyük bir kötülüktür. Ne yazık ki şu anda İslamcısı, muhafazakârı, sağcısı, solcusu; kendini sözüm ona medeni addeden herkes, bu sınır tanımazlığa bir şekilde çanak tutmaktadır.
Sahipleri sakallı, aileleri tesettürlü olanların, milletin başına bela ettikleri televizyon kanallarına bir bakar mısınız? Bu ezikliğin, yozlaşmanın, dönüşümün nasıl makul bir gerekçesi olabilir ki? Bu, tam anlamıyla bir rezalet değil de nedir?
Ülkenin ya da dünyanın siyasi meselelerinin konuşulduğu bir ortamda, yarı çıplak bir kadının bulunmasının nasıl bir mazereti olabilir? Yıllarca tartışılan “çağdaşlık” bu muydu? Çıplaklık mıydı çağdaşlık?
Sokakta, caddede, afişte, brandada sergilenen ahlaksızlıklara ‘genel ahlaka mugayir’ diye müdahale edilmeyecekse, bu kanunlar niye vardır?
Çıplaklık normal bir davranış biçimi değildir. Toplumu bozar, insanları değerlerinden uzaklaştırır; hayasızca akınların ifsat projelerine zemin oluşturur.
“Utanmadıktan sonra istediğini yap!” uyarısı gereğince, önce bir utanmak, haya etmek gerekir. Ar damarı çatlamış, ahlaksızlıkta Batı’yı örnek almışların bizim değerlerimizle nasıl bir bağı kalabilir?
“Aile Yılı” diyoruz, “Neslin Korunması” diyoruz, “İfsadın Durdurulması” diyoruz, “Ahlakın Korunması” diyoruz!
Tüm bunların sağlanabilmesi için, “Dursun bu hayasızca akın!” diyerek bizi biz yapan değerlere sıkı sıkıya sarılmamız şarttır. Uymayanları bu değerlere davet etmeli; direnenlere ise “değer kanunlarımız” doğrultusunda açıkça “DUR!” diyebilmeliyiz.