“Ben öyle bilirim ki yaşamak; berrak bir gökte çocuklar aşkına savaşmaktır.” Bu fani ve fena âlemde nasıl yaşanacağını bilmeden yaşayanlar nasıl ölüneceğini, kim uğruna ölüneceğini de bilmeden yaşarlar. Masum bebelerin, savunmasız ihtiyar kadın ve erkeklerin, Siyonistlerin bombalarıyla bedenlerinin parçalandığı, insanların çadırlarda diri diri yakıldığı, vayeyla ve feryatlarının ârş-ı âlâ’yı titrettiği Gazze’deki trajedi karşısında dünya daha ne kadar kör, sağır ve duyarsız davranacak bilemiyorum?

Terör devleti, Müslüman idarecilerin/iradesizlerin yokluğunu fırsat bilip Filistinlilere uyguladığı şiddetin dozunu artırmış bulunmaktadır. Amerikalı ve Batılı elitlerin akli ve ahlaki kölelik ruhu Siyonist barbarların vicdan yoksunluğuyla mezcedince Orta Doğu İslam coğrafyası kan deryasına döndü. Müslüman halkların başına musallat olmuş bir avuç ferasetsiz ve merhametsiz yöneticinin, devletlerinin âli menfaatlerini önceleyerek Siyonistlerle ahbap çavuşluk ilişkisi yaşaması, aklı selim düşünen herkesin malumudur. Dostluk ve müttefiklik martavalını tema yaparak terör şebekesine bir kesim haşmetmeabın petrol satması ve ticarete devam etmesi de işin çabası.

Sözün bittiği yerdeyiz, zaman harekete geçme zamanıdır, zaman İHA ve SİHA’ları el-Kassam Tugaylarına gönderme zamanıdır. Fiili dua zamanı gelip geçiyor, koyunlar misali boğazlanmayı daha ne kadar bekleyeceğiz? Gayri yetmedi mi bu zulüm? Salt kavli duayla yetinip katil israilin eliyle kan deryasına dönmüş Gazzemizin özgür olması için daha kaç İsmail’imizi, Yahya’mızı ve Hasan’ımızı kurban vereceğiz? israilin vahşet ve zulmü dağlar, taşlar ve gökte uçan kuşları dahi uyandırdığı halde ümmeti uyandırmadı. Nasıl uyansınlar ki? Ümeranın vicdanının bozulduğu, ulemanın üzerine ölü toprağının serpildiği bir diyarda insanları alıştıkları zihinsel durağanlıktan kurtarmak ve onları egemen güçlere karşı harekete geçirmek kolay mı? Hem vicdanların karardığı, kalplerin katılaştığı ve gözlerden Allah’ın nurunun alındığı, ruhların isyan ateşiyle kavrulduğu bir diyarda cihattan söz etmek, fitneyle eşdeğer addedileceği, doğruyu söylemenin/ yazmanın suç sayılacağı, yalan mı?

Netanyahuların parmak sallamasıyla inlerine inen, tırsan yöneticilerin ABD Emperyalizmi ve Siyonist rejime kafa tutmasını beklemek yanlış olur. Bu devletlerin etkisiz eleman oldukları Filistin cihadı vesilesiyle daha bir iyi anlaşıldı. Gazze’nin feryadına kulak tıkayan, halkları dikta rejimlerle yönetenler, seçim, geçim ve demokrasi teraneleri üzerinden meşruiyet kazanmaya çalışmaktadırlar. Birer siyasi fahişe rolüne oynayan bu zevatın(!), halkların algısını yönetme meselesinde üzerlerine yoktur. Hakikatin üzerini kapkara bir örtü ile örtüp batılı hak namına pazarlama hususunda mahirdirler.

El Kassam mücahitleri izzet ve şerefle direnip israil’e öldürücü darbeler de vurmaya devam ediyor. Kervan yola revan olmuş bir kere bu cihat ve ribat topraklarında, kelboğulları ulusa/ürüse ne yazar? Biliyorum tasman gasıp Siyonistlerin elinde kelbin oğlu! Sen ulurken sahibinin tasmanı gevşettiği kadar ulursun. Sen satılık ve köle ruhlusun. Sen ey Abbas, Filistin halkının temsilcisi olamazsın.

Sen esfel çukurlarında iblisle iş tutarken kafana bir taş gelirse bunu HAMAS’tan bilme. Çünkü HAMAS seninle değil, şeytanı taşlamakla meşguldur. Sen fitne çıkararak Filistin cihadını sekteye uğratmaya çalışan, mücahitlerin safını bölen düşmanın işini kolaylaştıran bir aletsin, zehirli bir hançersin. Unutma, senin işlevin bir gün biter, kırılır atılırsın, hurdaya çıkar satılırsın. Ama direkt israille, endirekt de ABD’yle savaşan HAMAS’ın bitmediğine ve tükenmediğine şahit olursan şaşırırsın. HAMAS, mücadele ahlakı, duruşu ve çizgisiyle Filistin halkının gönlüne bir kere taht kurmuştur. HAMAS halktır; halk HAMAS’tır.