Artık bir ülkeyi yönetmek için onu askeri olarak işgal etmeye gerek kalmadı. Emperyalizm, dünyayı kurduğu kurumların çizdiği sistemle yönetiyor. Birleşmiş Milletler (BM), Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası (IBRD), Dünya Ticaret Örgütü (WTO), Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO), Dünya Turizm Örgütü (UNWTO), İnterpol, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve daha adını sayamadığımız yüzlerce kurum kurmuşlar.
Bu kurumların hepsi Batı Emperyalizminin ve Siyonizm'in çıkarlarına hizmet etmektedir. Dünya hakimiyetlerinin garantisi olarak çalışmaktadır. İşin ilginç yanı bunu herkes biliyor ama bu sistemin çarkları arasında da dönmeye devam ediyor.
Bu kurumlar, Batı'nın ve Siyonizm'in hakimiyetini sürdürmeye devam etmek için canla başla çalışırken diğer taraftan da dünyanın geri kalanının güçlenip kendisine alternatif olmaması, kaos, karmaşa, borç ve sefalet içinde kalması için elinden gelen her şeyi yapıyor. Onların konfor içinde yaşayabilmesi için Afrika'da ve Asya'da çocukların açlıktan ölmesi gerekiyorsa bunu bir an tereddüt bile etmeden gerçekleştiriyor.
Emperyalizm ve Siyonizm bu kurumlar aracılığı ile geri kalan dünya ülkelerinin ulaşabileceği seviyeyi ve kendi konforunu sağlamaları için yapmaları gereken işleri de belirlemiş durumda. Mesela Geri Kalmış Ülkeler kendilerine hammadde kaynağı olacakken, Az Gelişmiş Ülkeler ara mal üretimi sağlayıcısı olarak kullanılacaktır. Mesela Türkiye, uzun yıllar ara mal üretimi merkezi ve ucuz işgücü bölgesi olarak kullanıldı. Kendileri ise Gelişmiş Ülkeler olarak özellikle teknoloji üretimi yapacak ve bu kurumların sağladığı fiyat belirleme gücünü kullanarak, on dolara ürettiği bir telefonla bir konteyner dolusu buğday alabilecektir.
Bu sistem, zulmün tarih boyunca hiç ulaşamadığı bir noktadır. Yani zulmün ve acımasızlığın zirvesidir.
Emperyalizm’e göre, bu sistemin dışına çıkamazsınız. Yoksa ambargo uygularlar. Venezuela, Afganistan, İran örnekleri ortada. Emperyalizm'e göre, Batı ve Siyonizm, kendi yazdığı emperyal kurallardan bile muaftır. Kendileri dışında kalan tüm dünya, sistemin kurallarına uymak zorundadır. Ama kurallara uygun olsa bile kendilerine karşı bir politika geliştiremez, hukuk işletemezler. Yoksa hemen ekonominizi hedef alırlar. İşte Rahip Brunson olayı ortada. Vahşi Siyonizm'in Kudüs coğrafyasında yaptığı vahşetler ve Birleşmiş Milletlerin tavrı ortada. Oysa Vahşi Siyonizmin yaptığının binde biri kendilerine karşı yapılsa, tüm evlerini başlarına yıkarlar. Hem de güya uluslararası olan kurumların eliyle.
Bu kurumlar Dünya’yı bir köle gezenine dönüştürdü. Öyle ki bazı hükümetler, kendi ülkelerinde, Siyonizm fonlayıcısı küresel şirketlerin ürünlerini boykot çağrısı yaparken, o ürünlerin ülke içinde rahatça satış yapmasını engellemeyi, emperyal kurallara uyma zorunluluğuna bağlamaktadır. Ne acı ne çaresiz bir siyasettir bu.
Sistem dışına çıkıp mücadele etme çabası, günümüzde oldukça münferit ve zayıf kaldı. Çin, Hindistan, Brezilya, Rusya sistem içinde kendilerine verilen bazı iltimaslarla yetinerek kalıyorlar. Çin en büyük alternatif ama emperyalizm Küba'da yaptığını orada da başardı. Çin’i kendi karakterinden sıyırıp tıpatıp kendine benzetti.
Daha kötüsü, sömürülen ikinci ve üçüncü dünya ülkelerinin halklarının çoğunluğunun, bu sistemsel sömürüyü kabullenmesi hatta içselleştirmesidir. Zihinsel emperyalizm, geride çok az özgür zihin bıraktı.
Coğrafyamızdaki sol örgütler, emperyalizm karşıtlığını sadece liberalizm karşıtlığıyla sınırlıyorlar artık. Diğer taraftan halklarının kimliğini yani kültür ve inançlarını halkının hafızasından ve yaşantısından silme, yerine Emperyalizm’in istediği yaşantıyı getirme çabası içindedirler. Sol, tamamen emperyalizmin hizmetkârı oldu. Geriye bir avuç uyumsuz, yani izzet sahibi Müslüman kaldı.