Terör çetesi israilin, Katar'ın başkenti Doha'yı bombalaması üzerine yine rutin kınama ve daha sert kınama açıklamaları geldi.

Daha sonra, önce dışişleri bakanları, sonra da liderler düzeyinde toplantı yapıldı. Özellikle liderler düzeyinde bir toplantının olması az da olsa bir şeyler olabilir beklentisini doğurdu.

Toplantı sonrası liderlerin açıklamaları ve sonuç bildirgesine bakıldığı zaman, yine dağ fare doğurdu.

Kimisi israile karşı girişilecek fiili bir teşebbüsün, süreci çıkmaza sokacağı ve dolayısıyla yaptırım yolunun çözüm olmadığını ve diplomasinin tercih edilmesi gerektiğini söylerken; bir gömlek daha üste olan açıklamalarda ise israile mutlaka yaptırım yapılması gereği belirtilirken, herhangi bir askeri müdahaleden bahsetmedi. Somut yatırımdan bahseden liderler de somut bir program ortaya koymaktan ziyade genel bir çağrı yaptı. Herkes, herkesi ayağa kalkmaya davet ederken, kendisinin ayağa kalkıp öncülük etmesi gerektiğini hatırlamadı bile. Herkes herkesi ayağa kalkmaya davet edince de kimse bu daveti üzerine alınmadı ve kimse ayağa kalkmadı.

Bu toplantının yapılacağı gündeme geldiği zaman, kimisi bir Arap NATO'sunun kurulacağı noktasında tahminlerini dile getirdi. Tüm Arap devletleri, "Katar'ın yanındayız" dedi. Kimisi de esti gürledi; ama bir türlü yağmadı.

Hatta bir Arap NATO'sunun temellerinin atılabileceğine dair tahminini dile getirenler arasında Siyonistlerden bazıları bile vardı.

Sonuç itibariyle; neredeyse toplandıkları gibi dağıldılar. "Dostlar pazarda görsünler" kabilinden bir toplantı oldu. israile haddini bildirdiler(!) ve dağıldılar anlı şanlı liderler.

Doha'daki toplantının yapıldığı zamanda, Amerika ve israilli yetkililer de toplantı halinde idiler. Amerika'nın bu hamlesi, anlaşılan tüm Arap devletlerini hizaya çekmeye fazlasıyla yetti.

Bu gibi toplantılar artık iyice can sıkmaya başladı ve adeta alay konusu oldu. Tamamen caydırıcılıktan uzak olan bu toplantıların neye hizmet ettiği ise tam bir muamma.

Bu toplantıların sonuçsuz kalması, terör çetesi israili daha da cüretkâr hale getirmektedir.

Her seferinde bu etkisiz toplantıların hiçbir sonuç doğurmaması siyonistlerde şöyle bir düşünceye sebebiyet vermiştir:

"Ne yaparsak yapalım her şey yanımıza kâr kalacaktır ve istediğimiz her şeyi alırız. Bu aciz insanlar sürüsü bize engel olamaz."

Şunun bilinmesi gerekir ki; bu toplantıda hiçbir makul karar alamayanlar, yarın terör çetesi israilin zulümün muhatabı olabilirler. Bu gün Doha'yı bombalayan haydutlar, yarın Bağdat'ı, Kahire’yi, Ankara'yı da bombalayabilir. Adeta herkes kendi sırasını beklemektedir. Her bir başkent bombaladığında buna sessiz kalınması, diğer başkentlerin bombalanmasına zemin hazırlamaktadır.

Bu gün bölge ülkeleri aynı kaderi paylaşmakta ve kader birliği yapmaktadır.

Ya bu büyük felakete karşı tüm ülkeler bir olur ya da her ülke israilin eskiyalığından sırasıyla nasibini alır.

Tek geçer yolun diplomasi olduğunu söyleyenlere de, bombalanan HAMAS heyetinin müzakere heyeti olduğunu ve Trump'un önerilerini müzakere etmek üzere orada bulunduğunu hatırlatırız. Hem heyeti müzakereye davet ettiler hem de istişare yapmak üzere toplandıklarında ise tüm uluslararası teamülleri çiğneyerek suikast düzenlediler.

Sadece bu örnek bile siyonistlerin anladığı tek dilin askeri seçenek olduğunu göstermeye yeter.