• DOLAR 32.449
  • EURO 34.759
  • ALTIN 2438.03
  • ...

Bu iki ismin birbiriyle ne alakası olur? diye soruluyor son günlerde.

Osman Kavala, Türkiyeli bir müteşebbis ve sosyal politikalarla yakından ilgilenen tanınmış bir şahsiyet.

1982 yılında babasından kalan şirketin başına geçen Kavala 2001’de ünlü spekülatör George Soros’un birçok ülkede finanse ettiği “Açık toplum Enstitüsü” adlı yapının kurucu üyelerinden oldu. Bu yapıdaki birçok kurucu üye zaman içinde duruşlarını değiştirerek G. Soros’la anılmamak için manevra yaptılarsa da Kavala duruşundan ve Soros’la olan (gönül) bağından vazgeçmedi.

Bundan mıdır bilinmez Türkiye’de kendisine “Kızıl Soros” lakabı takıldı.

Vennihaye Gezi Vandalizm’inde bazı istihbarat raporları onu “Başrol” olarak gösterebilme cesaretinden sonra eskisi gibi rahat hareket edemez oldu.

Oysa Kavala 2002’de kurmuş olduğu “Anadolu Kültür” adlı vakıfla başta Diyarbakır olmak üzere Doğu ve Güneydoğu illerinde cirit atmaya başlamıştı.

Tabii bu çalışmalarını” Avrupa ile Anadolu kentleri arasında bağlar kuracak çalışmalar” olarak takdim etti.

Kavala’nın oldukça aktif çalışmaları ve son olarak Gezi ile irtibatlandırılması anlaşılır bir şey.

Asıl anlaşılmayan Kavala ve ekibinin bir gece ansızın “Beraat” edilmeleri oldu.

Beraat hadisesinin bir “Kamikaze operasyonu” olduğu söylendi. Ancak bir tık daha ilerisine gidilirse “Beraat” olayının Erdoğan’a bir komplo olduğu da söylenebilir.

Erdoğan’ın bu beraata kayıtsız kalmayacağını hesaplayan birileri Kamikaze ile önce mahkeme heyetini gözden çıkardı. Sonra üstten birilerinin müdahalesiyle Kavala’yı tekrar içeri alarak ülkede zaten oldukça sarsılmış olan “Adalet” olgusunu yıkmaya çalıştığı söylenemez mi?

Osman Kavala adlı şahıs etrafında dönen söylemlere bakıldığında; ‘Bu iş Cumhurbaşkanını meşgul edip yorum yapacak kadar önemli olduğuna göre Kavala çok mühim birisi!’ tespitinin yapılması normaldir.

Müebbetten aniden beraata, sonra birden zıt gibi görünen  15 Temmuz Darbe davasından yargılanma. Ancak olaylar zincirinde Henry Barkey’in sahne almasıyla ortada zıtlığın da kalmadığı söylenebilir.

Henri Barkey’e gelince; Zamanında ABD Dış işlerinde çalışmış, kendi ifadesiyle herkesle görüşen, CIA’nın bazı toplantılarına katılan 30 yıllık profesör. DW Türkçe ’ye verdiği röportajda gazetecinin;

“-DW: Türkiye'de sizin CIA ajanı olduğunuza dair genel bir kanı var. CIA ile bağlantınız var mı?

Bakın, iki sene ABD Dışişleri'nde çalıştım. Dışişleri'nde çalıştığınızda tüm kurumlarla da ilişkiniz oluyor. Memur olduğum için de CIA’nin düzenlediği oturumlara katılmışlığım var.

(Safça sorulan bir soru)-DW: Herhalde CIA ile bağlantınız olsaydı da bu soruya ‘Evet' yanıtı vermezdiniz…

“Türkiye'de her şey uydurma. Herkes, herkes için bir şeyler iddia ediyor. CIA ajanı olmadığımı nasıl ispat edebilirim ki?” şeklinde profesyonelce bir cevap veriyor. Hayatı boyunca yaptığı çalışmaların %85’i Türkiye ve Kürdler üzerine olan Barkey tüm bu çalışmalarının akademik yaklaşım olduğunu vurgular. Osman Kavala ile ilgili sorulan soruya da şöyle cevap verir:

“- DW Türkçe: Osman Kavala'yı tanıyor musunuz? 

Barkey: Tanıyorum.

- DW: Ne kadar yakınsınız? Sık sık görüşür müydünüz? 

Kavala benim kız kardeşimin arkadaşı, onun sayesinde tanıdım. Onun dışındaysa birkaç toplantıda karşılaşmışlığımız ve ayaküstü sohbet etmişliğimiz var. Bugüne dek hiçbir proje için de bir araya gelmedik.

Barkey bunları söylese de 15 Temmuz günü Büyükada ‘Splendid Otel’de’ yapılan toplantıyı kendisinin organize ettiği, bu toplantının sıradan olmadığı yazılıp çizildi.

Barkey yıllarca CIA’nın Ortadoğu ve Türkiye sorumlusu olarak tanıtıldı. Elbette ki böyle önemli bir sorumlulukta bulunan birinin birçok karanlık odak veya kişiyle temasta olması beklenir.

Kim kimdir veya nedir? Soruları sisler dağılıp yarın bir gün bir istihbaratçı “Anılarını vs.” yazdığında daha net ortaya çıkacaktır. Ancak şimdilik görünen o ki her iki şahıs hakkındaki iddia dikkatle ele alınmalıdır.