• DOLAR 32.589
  • EURO 34.845
  • ALTIN 2507.64
  • ...

Türkiye’deki siyaset de siyasetçi de diğer ülkelerden biraz farklı olabiliyor.

Burada her şey iktidar-muhalefet arasındaki koyu ve derin kamplaşma üzerinden yürüdüğü için siyasilerin yaptığı tüm açıklamalar bu perspektiften okunmaya çalışılır.

Mesela CHP bir konuda konuşsa/yorum yapsa otomatikman “Muhalefet yapma hakkı var!” denilerek olay siyasetteki kısır “Gündem yapmaya çalışma” gayretine bağlanır.

Buraya kadar her şey normaldir.

Elbette her partinin böyle bir çabası olacaktır.

Önce ABD’de Savunma Bakanlığı’na araştırma raporları ve analizler hazırlayan meşhur “RAND Corporation” son raporunda Türkiye ile ilgili çok önemli tespitlerde bulundu 

-Darbe olabileceği

-ABD’nin Türkiye muhalefeti ile işbirliği yapması gerektiğini

-Orta rütbeli askerlerde bir rahatsızlık olduğu…

Gibi tespitler yapıldı.

Bu rapordan sonra; son günlerde yerden biter gibi birden bire Eski Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ’un gündeme getirdiği “Yasa tasarısı” ve CHP’nin “FETÖ’nün siyasi ayağı kim?” sorusuyla başlattığı yeni gündem belirdi.

Ancak bu gündemin her zamanki gibi sıradan tartışmalardan öte bir durum olduğu görülüyor.

Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un bir televizyon programında, "26 Haziran 2009'da askeri şahısların, askeri mahalde işlediği suçlar da dâhil özel yetkili mahkemelerde yargılanmasının önünü açan yasa teklifi getiriliyor. Bunu kim hazırladı? Tamamen FETÖ ile ilgili, bu araştırılsın" açıklamaları üzerine, Cumhurbaşkanı partili milletvekillerine Başbuğ hakkında dava açılması talimatı ile karşılık verdi.

Aynı şekilde Kılıçdaroğlu’nun uzun bir süre medyayı hazırlayarak, “FETÖ’nün siyasi ayağının kim olduğunu açıklayacağım!” yaygarası koparmasından sonra basının önüne çıkıp;

“FETÖ’nün siyasi ayağı Erdoğan’dır!” açıklaması yapması siyaset arenasında yeni fırtınalar kopardı. Cumhurbaşkanı aynı iddiayla karşılık vermekle kalmayıp bir de mahkeme açtı.

Bunların sıradan mevzular olmadığını siyasetle uğraşan herkes rahatlıkla anlayabiliyor.

Bu iş şimdiden “Adliye” ayağıyla başka bir boyuta evrilmiş gibi gözükse de bu kapışmanın “Yaklaşan bir darbeye” ön hazırlık olduğu “Eskimiş postal kokularının yeniden gelmeye başladığı” söylenmeye başladı bile.

Tüm bunlar ne oranda gerçekleşir bilinmez ancak bazı şeylere bir ön hazırlık yapıldığı anlaşılıyor.

Tabii asıl merak edilen “Olası bir darbeye kimlerin heveslendiği veya bir darbe girişimine kimlerin hazırlık yaptığı” konusudur.

FETÖ’nün Türkiye’de en büyük zararı İslami kesimlere verdiği bilinen bir gerçek olmakla birlikte;

Türkiye’de son 40 yıldır yaşanan her şeyin faturasını FETÖ’ye çıkaran yazar çizerlerin ve siyasetçilerin unuttuğu ya da bilerek unutturmaya çalıştıkları bir gerçek daha var:

“FETÖ’nün, yerine ikame edilmeye çalışılan güçler kim?” sorusu havada kalmaya devam ediyor.

Aynı şekilde; ABD, Türkiye’de bir darbe yapılmasından dem vuruyor peki bu darbeyi kimler yapacak? Sorusu neden cevaplandırılmıyor?

Olası bir darbeyi kim yapacak, kime karşı yapacak?

Sanırım bu soruların cevabı hem idareciler hem de halk açısından, gerekli teyakkuz için yeterli olacaktır.