• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

İbn Mukaffa, yöneticilere: "İnsanları yönetmek büyük beladır" der. Yöneticiler, ‘Peki, bu beladan kurtulmanın yolu yok mudur?’ diye sorarlar. O da ‘Var!’ der. Ardından şu hikmet dolu sözleri söyler: Eğer şu dört şeyi yaparsanız, bela hayra dönüşür:

  1. Adamlarını iyi seç. 2. Tam yetkilendir. 3. Sıkı takip et/denetle. 4. Sert ceza ver.

Evet, bir yönetici tebaasını yönetebilmek için doğru atama yapmalıdır. Atadığı adamın arkasında durmalıdır. Yani onu tam yetkilendirmelidir. Ona güvenmelidir. En ufak bir hatasında hemen görevinden azl etmemelidir. Sıkı takip etmeli, denetlemeli ve yönlendirmelidir.

Yöneticinin atadığı adamı da eleştirilir ve kusurları ifşa edilir. İfşa edilmekle kalınmaz abartılır. Bir yönetici herhangi bir alana atama yapmak istediğinde öncelikle bu adamın bu işi yapıp yapamayacağına bakmalıdır. Geçmişi, takvası, imanı sonra gelir.

Amr bin As ve Halit bin Velid, Müslüman olur olmaz komutanlık görevine atandılar. Her ikisi de çok ciddi hatalar yaptı. Fakat Allah Resulü hiçbir zaman onları rencide etmedi ve verdiği görevden onları azletmedi.

Halbuki Amr bin As ve Halit bin Velid daha önceden İslam’ın düşmanlarıydılar. Fakat Müslüman olduktan sonra Allah Resulü onların kabiliyet ve yeteneklerinden istifade etmesini bildi ve onlardan azami ölçüde faydalandı.

Yani Amr bin As veya Halit bin Velid varken falan kes daha önce Müslüman olmuş, daha takvalıdır deyip ordu komutanlığına onu atamadı. Yöneticiler atama yaparken istidat ve kabiliyetlere göre atama yapmalıdırlar ki başarılı olsunlar.

Yöneticiler atadıkları kimselere güven vermeli, yetki vermeli, onların çalışmada başarılı olması için gerekli ortam ve imkânı hazırlamalıdırlar. Ortaya çıkan başarısızlık ve yenilgilerde atanan yetkili insanlar azarlanmamalı, izzetinefisleri kırılmamalıdır.

Nitekim Halit bin Velid, Mute’den sonra orduyu alıp geri geldiğinde insanlar onu eleştirirken Resulullah buna müsaade etmemiştir. Orduyu idare eden komutanının arkasında durmuş ve onun rencide edilmesine izin vermemiştir.

Resulullah’ın yönetim tarzına baktığımızda yönetimde hiçbir zaman duygusal olmamıştır. Atadığı adamının arkasında durmuş; onun başarması için tüm şartları ve imkanları oluşturmuştur. Bugün İslam dünyasına dirayetli yöneticiler lazımdır.

Şunu unutmamak gerekiyor ki yöneten insan sürekli hata yapar, doğal olarak eleştirilir ve yıpratılmak istenir. Bir düşüncenin, bir davanın, bir ideolojinin toplumlara hâkim olması için hitabeti güçlü, dirayetli, eleştirilmekten korkmayan, cesur yöneticilere ihtiyaç vardır.

Davalar, kalemi güçlü insanların kalemleriyle değil hitabetleri güçlü, dirayetli yöneticilerin elleriyle yeryüzüne hâkim olur. Bugün Ümmetin en çok ihtiyaç duyduğu şey, dirayetli yöneticilerin olması ve bu yöneticilerin dirayetli kimselerle ekip halinde çalışmayı becerebilmesidir.

Allah Resul’ünün yönetim anlayışında istişare vardır. Fakat yönetici illa danıştıkları kimselerin fikirlerini uygulamak zorunda değildir. İslam, yöneticiye güçlü bir yetki ve hükmetme inisiyatifi vermiştir. Bu yüzden İslam’ın büyük devletleri ve hükümdarlıkları olmuştur.

Ümmetin en büyük sıkıntılarından birisi de yönetme yetkisini elinde bulunduran, yıllarca dimdik ayakta kalmış, bütün eleştiri ve yıpratmalara rağmen konumunu muhafaza etmiş, güçlü liderlerden mahrum olmasıdır. Yönetme işi bir tecrübe ve birikim gerektirir.

Ebu Zer Allah Resul’ünün dostum dediği bir adam olmasına rağmen Allah Resulünden yöneticilik isteyince; “Ey Ebu Zer, görüyorum ki sen zayıfsın. O (yönetim sorumluluğu) ise, bir emanettir. O, onu (yönetimi) hakkıyla alan ve o hususta üzerinde olanı yerine getiren kimse dışında, kıyamet günü utanç ve pişmanlıktır.”

Diyerek onun bu isteğini reddetmiştir. Buradan da anlıyoruz ki yönetim işi bir insanın takvasıyla, geçmişteki yaptığı fedakarlıklarla elde edilecek bir görev değildir. Yönetim tamamen ehliyet, yetenek ve bu işe yatkınlıkla alakalı bir iştir.

Biz yöneticiliği isteyene yöneticilik vermeyiz, diyen bir peygamberin ümmetiyiz. Platon’un Devlet kitabında dediği gibi adil insanlar hiçbir zaman yönetici olmak istemezler. Ama bu görevi kendilerinden başka kimsenin yapmayacağını düşündüklerinde yöneticiliği alıp yönetmekten de çekinmezler. Allah bu ümmete dirayetli, takvalı, Allah’ı seven, Allah’ın da kendisini sevdiği, Allah’tan başkasından korkmayan, milletine merhametli; kafir, münafık ve mürtetlere karşı şiddetli, Rahmani yöneticiler nasip etsin.