• DOLAR 34.565
  • EURO 36.235
  • ALTIN 2999
  • ...

Darbeler ülkesi Türkiye ve Mısır; aslında aynı kaderi paylaşan, yaşayan, eskiden ümmetin Hilafet merkezi olmuş iki ülkedir. Asker kökenli, İngiliz menşeli, kendi halkına aslan; ama İngiliz ve emperyallere karşı gayet uysal adamlarca uzun yıllar yönetilmişler. Ümmetin merkezi sayılabilecek Mısır ve Türkiye; İngiliz, ABD, israil gibi emperyal devletlerin her daim kontrol etmek istedikleri, Ümmete lokomotif olabilecek ülkeler arasındadır.

Emperyallerin çizdiği raydan çıkmaya çalışan Türkiye ve Mısır halkı, her defasında çok ciddi bedeller ödemek zorunda bırakılmış. Çünkü Türkiye veya Mısır’ın ABD, israil, İngiliz gibi devletlerin kontrolünden çıkmaları demek Dünya’nın çok büyük bir alanına nüfus olarak sahip İslam halklarının bir araya gelmesi demektir. Bu ise Sömürgeci devletlerin insan ve hammadde kaynaklarının kuruması anlamına gelir. Bu yüzden 28 Şubat döneminde ABD’li generaller ve yetkililer ‘Bizim çocuklar Darbe yapmış!’ diyerek sırıtıyorlardı. Keza 60, 71, 80 Darbelerinde de olan aynıydı. 27 Nisan 2007’deki E-Muhtıra, 27 Mayıs 1960 Darbesini hatırlatıyordu. Ki Adnan Menderes’in idamı ile sonuçlanan darbenin sebebi irtica idi. İrtica, Arapça kökenlidir. Rücu etmek, geri dönmek, vazgeçmek anlamlarına gelen bu kelime; ülkemizdeki Müslüman halk için kullanılıyordu. Yani halkın seçtiği yöneticiler geriye döner, Batı’dan ve Batı’nın insana huzur vermeyen yasalarından vazgeçip Allah’ın insana dünya ve ahret saadeti getiren emirlerine rücu etmelerine, geri dönmelerine verilen ad idi irtica. Ama halk ve halkın seçtiği yöneticiler Kur’an’dan vazgeçmiyorlardı. Yaradan,

أَلَا يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَ(Mülk 14) yani ‘Hiç yaradan bilmez mi?’ diye soruyordu. Halkımız da Hz Ömer’den beri Müslüman olduğu için amenna diyordu. Hem Mısır’da hem de Türkiye’de her fırsatta Allah’a ve resulüne rücu eden bir millet vardı.

Tam on yılı yeni doldurmuştuk. Yani 28 Şubat 1997 yılının üzerinden on yıl geçmişti ki 60’tan beri her on yılda bir gerçekleşen darbe geleneği yine e-muhtıra ile hortlamıştı. 2007 yılından on yıl geçmeden gelenek bozulmayacak ve tekrar darbe hevesiyle tanklar, F-16’lar hareketlenecekti. Ama artık tecrübe kazanmış bir halk vardı. Özüne rücu etmek isteyen bir millet… Tankların paletleri müminlerin kemikleri ve kanları ile karşılaşınca insanları ve melekleri hayret ettirecek anekdotlar düşecekti tarihe. Ademoğulları işte! Şeytanı ve ordularını yendiğimiz çok anılar vardır insanlık tarihinde. 15 Temmuz da bu anılardan biridir inşallah. Biz, Mısırlı İhvan liderlerine, ‘Siz de yıllardır darbe görmüş bir halktınız. Sisi ve adamlarını kulaklarından tutup üniformalarını çıkartsaydınız, belki 100-200 şehit verirdiniz ama hiç olmazsa kaybınız bu kadar büyük olmazdı değil mi?’ Diye sorduğumuzda dudaklarını ısırarak ağlayan, boyun büken adamlar gördük.

Emperyalizm ve Siyonizm’le mücadele konusunda aslında ümmetin yakın tarihinde İmam Humeyni gibi bir lider var. Fakat emperyallerin beslemesi birçok dini kisveli zevat, tüm enerjisini bu değerli İslam alimini karalamak için kullanıyor. Ümmetin kurtuluşu, birikim ve tecrübelerini mezheplerin gölgesinde bırakmadan Müslüman kimliğimizi, ümmet kimliğimizi ön planda tutarak halklarımıza bir kapı açabiliriz. Özellikle Sayın Cumhurbaşkanının olsun Diyanet İşleri Başkanlığı’nın olsun gerek İran ziyaretleri esnasındaki gerekse 9. Avrasya İslam Şurası’ndaki beyanları bu fikrimizi desteklemesi açısından çok önemlidir. Sayın Cumhurbaşkanı şöyle demişti: ’Benim Sünnilik diye bir dinim yoktur, benim Şiilik diye bir dinim yoktur. Benim dinim, din-i mübin olan İslam’dır. İslam’ın tüm sahih yorumları benim için hürmete layıktır.’

Evet, İslami hareketler, devletler ümmetçi bir anlayışı önceleyerek, İslam’ın devletleri ve halklarıyla daha sıkı bir işbirliği gerçekleştirirlerse hiçbir darbe Ümmetin evlatlarını deviremez. Yeryüzünde insi ve cinni şeytanların etkisiz hale getirildiği ve ilahi adaletin tesis edildiği günleri görebilme duası ile…