• DOLAR 34.446
  • EURO 36.302
  • ALTIN 2836.87
  • ...

Sabrın sözlük anlamı, sıkıntı ve darlık esnasında kendini kontrolde tutmaktır. Başka bir ifadeyle sabır, aklın ve şeriatın gerektirdiği durumlarda nefsi hapsetmek, kendine hâkim olmaktır. Acıya katlanmak, o acıyı atlamak için dayanmak ve karşı koymak da sabırdır ki, bu her türlü rahatlamanın ve başarının yoludur.

Sabrın ıstılah anlamı: İslam`ın emir ve yasaklarını tatbik ederken ve imtihan özelliği olan musibetler karşısında yılgınlık göstermeyip direnmek, cesaret ve dayanıklılık göstermek demektir. Sabır, hak yolda yaşamanın bedeli olan zorluklara göğüs germek, hedefe ulaşmak konusunda direnç, ahlâkî disiplin ve nefsi kontrol altında tutmaktır.  

Sabır, yalnızca acılar ve felâketler karşısında dayanma, katlanma değildir. Sözgelimi, musibet ve felaket zamanında dayanmak, tahammül göstermek sabır olduğu gibi ki bunun zıddı acelecilik ve dayanıksızlıktır. Cihad anında kaçmayıp ayak diremek de sabırdır. Bunun zıddı korkaklık ve cihaddan firardır. Gerektiğinde sır saklamak, dili gereksiz şeyleri konuşmaktan korumak da sabırdır. Bunun zıddı boşboğazlıktır.

Sabır, ümmetin icmaıyla farz olup, imanın yarısıdır, İmanın diğer yarısı da şükürdür. Sabır, etkileyici, üzücü bir olay karşısında kendisine hâkim olmak, kızgın davranışlara girmemek, dili şikâyetten, uzuvları yanlış hareketten korumaktır. Sabır, nefsi mekruh/çirkin sayılan davranışlar karşısında boyun eğmekten sakındırmaktır.  Sabır,  nefsi, sonucu kestirilemeyen gizli sıkıntılar konusunda şikâyet etmekten sakındırmaktır.

Sabır, içine düşülen darlığın ve sıkıntının geçmesi için Allah`ın yardımını kazandıracak olan güzel bir davranıştır. Dayanılması zor ve insana ağır gelen sıkıntılara ancak ‘sabır` sayesinde dayanılabilir. Bir hakkı savunma sabırla yapılabilir. Allah`ın emirlerini yerine getirmek, nefsin hoş gördüğü ama aklın ve dinin hoş görmediği şeylerden sakınmak sabırla olabilir. İnsanın elinde olmadan başına gelen, karşılaşılan felaket ve sıkıntılara dayanmak, onları kolaylıkla atlatmak sabırla mümkündür. Herhangi bir konuda başarılı olmak, zor olan işlerin üstesinden gelmek ancak sabırla gerçekleşir.

Sabırsız insanlar her zaman bir darlık içerisindedirler. Onlar olaylar karşısında dayanıksızdır; çok şey isterler, küçük şeylerden rahatsız olurlar. Ellerindeki geniş nimetin kıymetini bilemezler, daha fazlasına ve hatta başkalarının hakkına göz dikerler. Az bir darlık görünce de sabretmesini, tahammül etmesini bilmedikleri için perişan olurlar.                            

Sabrın pek çok sonuçlarından biri, nefis terbiyesi ve dünyalıklara fazla meyletmeyerek faydalı işlerle meşgul olmaktır. Kişi, başına gelen kimi belâ ve sıkıntılara, bazı lezzetleri terk etmenin verdiği rahatsızlıklara ve ibadetlerin getirdiği zahmetlere Allah`ın emri doğrultusunda bir müddet sabreder ve zor da olsa nefsini bunlara yavaş yavaş alıştırırsa; zorluklara katlanabilme gücü kazanır; bu yolla sabır makamından daha yüce makamlara erişir. Günahlara bulaşmamakta direnip sabretmek nefsin muttaki olmasına kaynaklık eder.

Hakka itaatte bulunmakta direnip sabretmek Hakka yakınlık kazandırır. Belalara sabretmek ilahi kaza ve kaderden razı olma imkânını doğurur. Sabır, insanın iç dünyasını ona ıstırap veren şeylerden, dili şikâyet etmekten ve organları da uygunsuz davranışlardan sakındırır. Bütün bunlar iman ehline ait yüce makamlardır.

Nefsini sabra ve sebata alıştıran kimseler, başarılı ve huzurlu olurlar. Zorluklarla karşılaşınca, o zorluğu yenmek için çaba harcarlar ve bu çabada direnirler. Bir darlığa ve felâkete düşünce de perişan olmazlar. O sıkıntıyı uzaklaştıracak, o felâketten kurtaracak çareleri ararlar. Bilirler ki, hayatta her şey bir değişim halindedir. Nimetler de rahatlıklar da sıkıntılar da zorluk ve darlıklar da hep değişirler. Kişi bir hal üzerinde sürekli durmaz. Dünya bir imtihan dünyasıdır.

Kur`an`a gönül veren  bir mümin, her konuda sabırlı olur. Sabır gerektiren bütün işlerde aceleci davranmaz. Her işini teenni ile (sükûnetle, dengeli ve ölçülü) yapar. Gerektiği yerde nefsine ve isteklerine hâkim olur. Dünya hayatının zorluklarına tabii bir şekilde dayandığı gibi, ahiret güzelliklerini kazandıran ameller noktasında da kararlılık gösterir.

Hz. Ali (k.v) diyor ki, iman dört direk üzerine oturur. Bunlardan biri sabırdır. Sabrın da dört şubesi vardır: Arzu, korku, Zühd ve gözetme. Cenneti arzulayan şehvetlerini sınırlasın. Ateşten korkan haramlardan yüz çevirsin. Zühd sahibi olana musibetler kolay ve hafif gelir. Ölümü gözeten de hayır yapmakta acele eder.