Kapitalist dünyada olumsuzluk olarak ne yapılıyor, ne yaşanıp meydana geliyorsa hep Müslümanlara mal edilmekte, onların adına fatura edilmektedir. Her ağır laf ve eleştiri onların aleyhine, her bela ve musibet onların başına gelmektedir. Hep suçlu onlar… Neden Bir başkası değil de hep Müslümanlar?

Çünkü onların başı yok! Tek elden yöneten ve ümmetin vahdetini oluşturan bir imamları yok. Bu yüzden kim ne kötülük yaparsa, ne melanet işlerse hep faturayı Müslümanların adın keser. İslam'ı yıkan, İslam'ın temeline dinamit koyan hainler bile işlediği cürümlerin suçunu yine Müslümanlara yıkmaya çalışır. Hatta bunun için gerekirse indi fetvalar bile verebilirler.

Bunları tanımakla alakalı bizi yanıltan şey, bunların bizim ırkımızdan, bizim rengimizden, bizim coğrafyamızdan olması ve bizim dilimizi konuşuyor olmalarıdır. İsimleri Müslüman; Mustafa, Zeynülabidin, İmam Ali Rahman… Ama icraatları kafirce. Hatta kafirlerin yapamadıklarını bile yapıyorlar. Oysa isimlerinin Müslüman olması hakikati değiştirmez.

Cumhuriyetin ilk yıllarında ve belli aralıklarda askeri darbelerle Kemalistler bunu kasavetli bir şekilde yaptı. Harf inkılabından kılık kıyafet kanununa kadar İslam'ın önemli şiarlarını tepeledi geçti. Şimdi ise Tacikistan'da 'İmam Ali Rahman' adında bir komünist bu uygulamaların aynısını yapmaktadır. Müslüman bir halka Örfümüze (komünizm ilkelerine) aykırıdır diye başörtüyü sokakta bile yasaklamış bulunmaktadır.

Tıpkı büyükleri olan İblisin yolunu izleyerek ilkin kılık kıyafetten işe başlıyorlar. Frengi şapkayı erkeklerin başına koyarken, kadınları ise başı açık, yarı uryan hale getirdiler. Dahası açılıp saçılmayı medeniyet diye, ilericilik diye milletin önüne koydular ve yıllarca kanunlarla yönetmeliklerle dayattılar.

Tüm hesapları insanların iffet ve haya duygularını yok etmek. Çünkü ilk ataları iblis de ilk hesaplarını insanın haya duygusunu yıpratmak üzerine yapmıştı. Atamız Âdem aleyhisselam ile anamız Havva'yı cennetten çıkarmak için önce nasihatlerle ikna ederek yasaklı ağaçtan yedirmeye ikna etmişti. Ondan yer yemez hemen üstlerindeki cennet elbiseleri soyulmuş ve haya yerleri ortaya çıkmıştı.

Kuşkusuz insanın en zayıf, en hassas noktası haya yerleridir. İnsanın bir kere haya duygusu gitti mi! tüm günahları işlemeye yasakları çiğnemeye açık hale gelir. Artık her haramı mübah, her haksızlığı kendine hak olarak görmeye başlar. Dostunu düşmanını ayırt edemez duruma gelir. Bir nevi çağdaş iblislerin elinde oyuncak durumuna düşer.

İşte günümüz iblislerinin, tağutların, azgınların ve ırz düşmanlarının oynadığı iğrenç plan budur; bu çirkefliğin ilk kurbanı ise kadındır. Önce kadını baştan çıkarmak! Sonra onun üzerinden medeniyet diye dayattıkları tüm şeytani planlarını bir bir uygulamak. Türkiye'de önce bunu Kemalistler, sonra Apoistler yaptı ve yapıyorlar.

Türki cumhuriyetlerde komünistler, Mısır'da general Sisi, Suriye'de Esat ailesi yaptı, yapıyor. Suudi Arabistan'da Muhammed bin Selman ve BAE'de Muhammed bin Zayed'in eliyle bunun altyapısı hazırlanıyor. Böylece bütün İslam dünyasında bu çirkin planın kilometre taşları bir bir döşeniyor.

Sonuç olarak şu ayeti kerimenin uyarısına dikkat kesilelim: 'Ey Âdemoğulları! Şeytan, ana-babanızı, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi, sizi de aldatıp bir belaya uğratmasın. Çünkü o ve yandaşları, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görüyorlar. Şüphesiz biz şeytanları, inanmayanların dostları kıldık.' (Araf: 27)