Cemiyet ve Ümmet
Cemiyet veya toplum; başta kendi kendini koruma ve varlığını sürdürme olmak üzere birçok temel çıkarlarını gerçekleştirmek için iş birliği yapan, belirli bir coğrafyada bulunan ve ortak kültüre sahip müesseseleşmiş karmaşık bir münasebetler bütünüdür.
Gelişigüzel ya da geçici olarak teşekkül etmiş insan yığınları cemiyet sayılamaz. Bir trendeki yolcular, bir spor oyunundaki seyirciler gelişigüzel bir şekilde bir araya gelmiş insan yığınlarıdır. Gösterinin veya yolculuğun bitiminde bu yığınlar da ortadan kalkarlar. Cemiyet ise teşkilatlanmış belli bir düzeni, yapısı ve izafi de olsa bir sürekliliği vardır.
Birçok sosyolog, cemiyeti bir “sosyal münasebetler ve teşkilatlar ağı” olarak tarif ederler. Bu tarif, soyut bir durumu belirlemekte ve bu yönüyle insan topluluğu kavramını aşan bir muhtevaya sahip olmaktadır. Kavramın içinde elbette insan topluluğu vardır. Ama cemiyete esas varlığını veren, bu insanların meydana getirdiği sosyal münasebetler ve teşkilatlar ağıdır. Fert, ancak bu münasebetler ve teşkilatların çerçevesindeki davranışlarıyla bir cemiyetin üyesi vasfını kazanmaktadır.
İnsanoğlu, ömrünü doğumundan ölümüne kadar bir cemiyetin azası olarak geçirmektedir. Bir cemiyette yaşamak demek, devamlı ve yaygın bir şekilde sosyal tesirin altında kalmak demektir. Zira bir cemiyetin esas özelliği; birbiriyle karşılıklı etki ve münasebetlerde bulunan insanların teşkilatlı bir tarzda bir arada toplanmış olmasıdır. Müşterek inançlara, tutumlara ve hareket tarzlarına sahip olan bu insanların faaliyetleri, birtakım umumi ve müşterek hedeflerin etrafında toplanmıştır
Tarihte ne kadar eskilere gidilirse gidilsin, ulaşılan sonuçlar insanın grup ya da gruplar içinde yaşadığını göstermiştir. Ve bu grupların az çok teşkilatlanmış oldukları; alışkanlıklara, geleneklere, toplumsal inançlara sahip oldukları anlaşılmıştır. Bugünkü sosyoloji; toplumu, insanların tabiat ile ilişkilerinin ve kendi aralarındaki ilişkilerin bir bütünü olarak tarif etmektedir. Ve bu münasebetler bütünü bir yapıda biçimlenmiştir ki buna toplumsal yapı, yani cemiyet denir.
İslam`a göre, cemiyeti meydana getiren kan ve ırk bağı değil, onu tek vücut ve kuvvet haline getiren inanç birliğidir. İbn Haldun`un dediği gibi cemiyetler de fertler gibi belirli merhalelerden geçerek olgunlaşırlar. Cemiyetler de doğar, büyür, gelişir, duraklar ve ölürler. Bir merhaleden bir merhaleye geçerek büyürler. Her merhalenin kendine has kanunları ve icapları vardır. Bu geçiş dönemleri, cemiyetler için en kritik dönemlerdir.
Müslüman Sosyolog Dr. Ali Şeriati`nin dediği gibi ideal İslam toplumuna “ümmet” denir. Değişik dil ve kültürlerde insan topluluklarını gösteren toplum, ulus, ırk, halk, kabile, kılan vs. gibi kelimelerin yerini alan ümmet, ilerici bir ruhla doludur ve dinamik, inançlı, ideolojik, bir toplumsal görünüş arz eder.
Ümmet kelimesi “ümm” kökünden gelir. Bunun, esas, temel, yol, niyet gibi manaları vardır. Bu yüzden ümmet; ortak bir inancı, ortak bir amacı paylaşan insanların ortak amaçlarına doğru birlikte yürümek niyetiyle ahenkli bir biçimde meydana getirdiği toplum demektir. Diğer anlayışlar, kan ve toprak birliğini ve ortak maddi çıkarları toplumun temel ölçütü olarak alırken İslâm, “ümmet” kelimesini seçerek fikrî sorumluluğu ve ortak bir hedefe doğru yürümeyi esas almıştır.
İslam, bünyesindeki sınıf ve tabakaların birbirlerini istismar etmeyeceği, bilakis insanlar arasında karşılıklı anlayış ve yardımlaşma duygularının hâkim olacağı faziletli bir cemiyet ortaya koymak için vazolunmuştur. Bu esasa göre İslam`da faziletli bir cemiyetin ilk işareti, kötülükleri terk edip hayra yönelmiş faziletli bir kamuoyunun mevcut olmasıdır. Çünkü cemiyet, umumî durumu itibariyle sulhçu bir birliktir. Bu birliğin gölgesinde fazilet büyüyüp gelişirken nuruyla da kötülükler yok olur giderler.
İslam, faziletli kamuoyunun doğması için “iyilikleri emretmeyi ve kötülüklerden menetmeyi” teşvik etmiştir. Buna dayanarak kötülerin ve sapıklıklarına son vermeleri, iyilerin de doğru yollarında yürümelerine devam etmeleri için umumî irşadı gerekli kılmıştır. Fertleri, iyi işlerde yardımlaşan ve kötü şeyleri terk eden insanlar haline getirir. Cenabı Hakk bu konuda şöyle buyurur: “Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeye çalışırsınız. (Çünkü siz) Allah`a inanıyorsunuz.” (Âli İmran: 110)
İslam, faziletli bir cemiyeti meydana getirme yolunda her türlü bayağılık ve kötülükleri gizler ve örter; faziletli şeyleri ise bütün güzelliğiyle meydana çıkarır. İslam`da sosyal dayanışmanın esası, bünyesinde yalnızca hayırların ortaya çıkacağı faziletli bir cemiyetin meydana gelmesi için yardımlaşma ve dayanışmadır. Hayırlı ümmete doğru hayırlı adımlar dileğiyle…