CEMAAT rahmet, tefrika azaptır
Öncelikle şunu ifade etmemiz gerekir ki İslam, cemaat dinidir. İslam dini, ibadetlerde cemaate önem verdiği gibi iş hayatında ve yönetimde de kolektif çalışmaya, yani cemaate önem vermiştir. Gerçek anlamda bir cemaat oluşursa güçler birleşir, zayıflar bile güçlü hale gelirler. Cemaatten kopanlar, kendilerini şeytanın ve askerlerinin vesvese ve desiselerine karşı koruyamazlar.
Cemaat, kelime olarak “birleşme, bütünleşme, bir araya gelip kenetlenmiş topluluk” anlamlarına gelir. Yani cemaatte ayrılık değil bütünlük esastır. Bu yüzden İslami kaynaklarda zaman zaman cemaat aynı zamanda ümmet anlamında kullanılır. Kelam âlimleri, çoğunlukla “Ehl-i sünnet” için cemaat tabirini kullanırlar.
Ne var ki günümüzde cemaatleşmeden ziyade fırkalaşma dikkat çekmektedir. Burada olması gerekenle olan arasında bir tenakuz bulunmasından dolayı sıkıntı yaşanmaktadır. Yani problem cemaatleşmede değil fırkalaşmadadır. İşte bunun aşılabilmesi için başta, en geniş cemaatin ümmet düşüncesinin yeniden yeşermesi gerekir. Eğer ümmetin herhangi bir kesimini dışlayan faaliyet söz konusu ise bu bir cemaat değil, fırkalaşmadır. Ama ümmetin tümünü kuşatmayı esas alan, fakat bu arada bir teşkilat disiplini içinde belli bir kesimini aktif olarak değerlendiren faaliyet söz konusu ise bu olması gereken müsbet manada bir cemaatleşmedir.
Bizim yapmamız gerekenlere gelince:
Birinci olarak, şunu bilmemiz gerekir ki İslam, kendi kendini temsil eder. Herhangi bir grup veya oluşum İslam`ın kendisi değildir. Bir grup veya oluşum İslam`ı ne kadar özümsemişse o kadarını dışa yansıtabilir. Eğer bir yanlışlık varsa o İslam`ın özünde değil, söz konusu oluşumda veya onu yönlendiren kişilerdedir. Dolayısıyla onların hatalarından yola çıkarak İslam`dan soğumak, uzaklaşmak yanlıştır.
İkinci olarak, hiçbir mümin kendisini Müminlerin maruz kaldığı sıkıntılardan soyutlayamaz. Mutlaka onların sıkıntılarıyla ilgilenmesi, dertleriyle dertlenmesi ve sevinçleriyle sevinmesi gerekir. Şahısların veya grupların hatalarından kaynaklanan sıkıntıları bahane gösterip buna ilgisiz kalamaz. Bilakis söz konusu yanlışlıkların düzeltilmesi için davet çalışmasına daha hız vermesi gerekir.
Üçüncü olarak, büyük ümmetin oluşması önünde eğer engel teşkil ediyorsa grup ve lider taassubundan mutlaka kurtulmamız gerekir. Bu taassup bazen Müslümanları itikadi sapmalara kadar götürüp bir birine düşürmekte ve güçsüz düşürüp düşmana yem etmektedir. Bu ise harici bir düşmana hacet bırakmayacak kadar büyük bir felakettir.
Bir kimse belli bir gruba veya lidere sıkı sıkıya bağlı olabilir. Ancak mensubu bulunduğu grup ya da lider, Kur`an ölçülerine göre bir hata yaptığında o hatanın düzeltilmesi için çalışacağı yerine Kur`an`ın ölçülerini esnetme, bu ölçüleri kendi grubu ya da liderinin anlayışına yahut fiiline göre yorumlama yoluna giderse yanlış yapar. Asıl yapacağı şey, görülen yanlışların nedenini sormak, akla ve İslamî naslara ziyan verecek davranışlardan sakınmaktır. Ne yazık ki günümüzde cemaat olarak tanımlanan birçok İslamî çevre bu tür taassup ve saplantılardan bir türlü kurtulamamaktadır.
Artık Müslümanların bu kısır döngülerden bir an evvel kurtulmaları gerekir. Bizim davet çalışmalarımız daha çok kızdırıcı değil sevdirici, nefret ettirici değil beğendirici, itici değil yakınlaştırıcı, ayrıştırıcı değil birleştirici olmalıdır. Bugün Müslümanların en çok muhtaç oldukları şey bir birlerine karşı sevgi ve muhabbetin, yardımlaşma ve dayanışma duygularının yeşermesidir.
“Cemaat rahmet, tefrika ise azaptır.” O halde, tefrika ile değil, cemaatleşerek büyük ümmet olma yolunda ilerleyenlerden olmamız dileğiyle…