Türkiye Filistin’e hamiliğini ilan etmeli
6 Şubat günü Kahramanmaraş merkezli iki büyük depremin 11 ilimizde açtığı yara ile birlikte 22. Güne rağmen depremle yatıp depremle kalkıyoruz. AFAD’ın açıklamasına göre deprem illerinde şu ana kadar on bin artçı sarsıntı meydana gelmiş. Dün Malatya merkezli 5,6 şiddetinde bir deprem daha oldu ve 1 kişi can verdi, 29 bina yıkıldı. Allah ilk günden bugüne depremde can verenlere rahmet eylesin…
Depremle giriş yaptım ama bugün depremi yazmayacağım. İşgal felaketiyle Filistin topraklarını gasp eden siyonist rejimi yazacağım. Her gün cinayet işleyen, insanlık dışı uygulamalara imza atan işgalci çeteler, önceki akşam da masum bir Filistinliyi katletti. Nablus’un Huvvare kasabasında 400 Yahudi yerleşimcinin yakıp yıkmasına, katletmesine korumalık yapan siyonist işgal askerleri ve Yahudi çeteler geriye çekildiklerinde 35 bina, 100 araba, 10 ambulans yakılıp yıkıldı, onlarca ağaç ve hayvan telef oldu, bir şehit, 400 kişi yaralı olarak hastanelere kaldırıldı.
Şehid edilen kişi de geçtiğimiz günlerde Türkiye’ye, deprem bölgesine gelerek arama kurtarma ve yardım faaliyetlerine katılan Filistinli ekip içinde yer alan 37 yaşındaki Samih Mahmud Aktaş isimli Filistinli bir iyilik elçisiydi..
Siyonist işgal rejimi, Filistin toprakları üzerinde kan akıtarak kurulduğunu ilan ettiği 1948’den bu yana devlet değil çetecilik yaparak gasp ettiği sınırlarını genişletiyor. Yaptığı her cinayetin, her uygulamanın terörizm kapsamında değerlendirilebileceğini, sonuçlar ortaya koyuyor. İşgalle birlikte her gün yeni bir insanlık dışı cürüm işleyen işgal rejimi, uluslararası hukuku çiğnemesine rağmen nedense BM’nin yaptırım uygulayacak nitelikte dikkatini çekmiyor maalesef. Kuruluş amacı Kudüs ve Filistin davası olan İslam İşbirliği Teşkilatı ise kınamaktan öteye gidemediği gibi ne yapısını revizeye gidiyor ne de oluşumunu feshetmeye yanaşıyor.
Filistin dört bir yanı yangın yeri olsa da bu durum Filistin’in etkisiz cumhurbaşkanı Abbas yönetimini çok da enterese etmiyor anlaşılan. Kendisi ve Filistin halkından kopuk beraberindeki yönetiminin derdinin halkın çektiklerinden çok, siyonist rejimin ABD’ye öngördürdüğü sınırlar çerçevesinde etkisi olmayan devletçilik oynamak! 2009’dan bu yana yapılmayan seçimlerden dolayı Cumhurbaşkanı koltuğunu işgal ediyor. Ve bu Abbas yönetimi, maalesef Filistinliler katlediliyorken, beldeleri yakılıp yıkılıyorken bile hâlâ siyonist israille, Ürdün’ün Akabe şehrinde ABD, Ürdün ve Mısır’ın gözetiminde imzaladıkları anlaşmalara bağlı kalma ve sözde "adil ve kalıcı barış" sağlanması için çalışma sözü verdikleri iddia ediliyor. Çok yazık!
Filistin’in tek sahibi direniş hareketleri, yani HAMAS hareketiyken Filistin’i işgalciye adeta peşkeş çeken Abbas yönetiminin kaale alınması çok büyük bir hata..
Öte yandan ABD, üstlendiği görevi hakkıyla yerine getiriyor. 1948’de siyonist rejimi ilk tanıyan ülke olmakla birlikte bugüne kadar gerek maddi, gerek siyasi ve gerekse de askeri anlamda desteğini hiç eksik etmedi.
Filistin’i halklar nezdinde iki milyar Müslümanla birlikte dünyanın vicdan sahibi milyonlarca insanı da destekliyor. Bu çok iyi bir şey. Haklı olmak, hakkaniyetli olmak, tüm dünyada başı dik gezmek gerçekten güzel. Ama güç anlamında bir desteğin olmaması Filistin’in halklarının yüzde 85 toprağının kanları akıtılarak gasp edilmesi ve kalan topraklarının da süreç içerisinde alınacağının habercisi olacak maalesef.
Bundan dolayı Türkiye Filistin’e hamiliğini ilan etmeli. Hemen; ‘Nasıl olur?’ diye şaşakalmayın. Olur olur, bal gibi olur. Çünkü biz haklıyız. Çünkü Kudüs ve Mescid-i Aksa Müslümanlarındır. Gazze, Batı Yaka Müslümanlarındır. O mukaddes topraklar, efendimiz Hz. Muhammed’in Mirac’a yükseldiği mekandır. Halife Hz. Ömer’in, Sultan Selahaddin-î Eyyubi’nin, Bizans işgalinden kurtarıp fethettiği mukaddes bir beldedir.
Filistin’in direniş grupları, siyonist rejime gereken cevabı vermekle birlikte korku atmosferini oluşturduğu görülebiliyor. Ancak yetmez, Türkiye’nin başını çekeceği İslam ülkeleri, ya BM nezdinde ya da oluşturacakları ittifaka dayanan bir güçle insanlık için yumruğunu masaya vurmalıdır. Yoksa gün gelir siyonist rejim Arz-ı Mev’ud projeleri kapsamında sınırlarımızı zorlar da ancak o gün taşacak bir sabrımızı bulamayabiliriz.