Hz. Ömer (r.a.), Resûlullah (s.a.v.)’in kabrini ziyaret eder. Kabri önünde bir bedevinin dua ettiğini görür ve arkasında durup duasını dinlemeye başlar.
Şöyle dua etmektedir bedevi:
“Yâ Rabbi! Bu senin Habibin, ben de kulunum. Şeytan da düşmanın. Eğer beni bağışlarsan habibin sevinir, kulun kazanır, düşmanın üzülür.
Beni bağışlamazsan habibin üzülür, düşmanın sevinir, kulun helak olur.
Yâ Rabbi! Sen Habibini üzmekten, düşmanını sevindirmekten, kulunu helak etmekten daha cömertsin.
Yâ Rabbi! Araplar arasında asil insanlar vefat ettiklerinde kabri başında kölesini azat etme geleneği vardır. İşte Âlemlerin Efendisi vefat etti. Kabri başında beni cehennemden âzât et”.
Bunun üzerine Hz. Ömer avazı çıktığı kadar: “Yâ Rabbi! Bu Bedevi’nin Sen’den istediğini ben de istiyorum” diye bağırır…
…
Ya Rabbi, bugün Ümmet-i Muhammed bölük pörçük olmuş. Heybeti, izzet ve onurları olmayan, düşmanları tarafından kaale alınmayan etkisiz bir hale gelmiş.
Her İslam ülkesinin başına düşmanlarının kuklası olan yönetici ve idareciler getirilmiş. Tek dertleri, kendilerini o koltuklara oturtanların emirlerini yerine getirmek, kendi zulüm ve saltanatlarını sürdürmek olmuş.
Düşmanlarına karşı harcamaları gereken güç ve kuvvetlerini birbirine karşı harcar duruma gelmişler.
Ya Rabb!
Dünyanın hâkimi ve önderleri olması gereken Ümmet-i Muhammed mazlum ve mustazaf duruma düşürülmüş…
Kalplerindeki dünya sevgisi ve ölüm korkusu hastalığından dolayı ne mallarıyla ne de canlarıyla cihad edemez duruma gelmişler.
‘Yabani hayvanlar başlarına üşüşmüş, çoklukları suyun önündeki çerçöp gibi kıymetsiz’ olmuş…
Tek vücut, bir duvar gibi birbirine kenetlenmesi gereken Ümmet, mezheplere, fırkalara, bölünmüş. Allah’ın ayetleri olan renkleri, ırkları ve dilleri Müslüman kardeşliğinin önüne geçmiş…
Siyonist zalimler tarafından evleri, barkları tonluk bombalarla başlarına yıkılan, kadın-çocuk denilmeden katledilen Gazzeli kardeşleri için bırak savaşmayı; komşu olduğu halde bir su, bir parça ekmek veremez duruma gelmiş.
Düşmanlarıyla dost olmuş, onlarla ticaret yapar, ihtiyaçları olan yakıt, gıda ve her türlü malzemeyi sağlar duruma gelmiş.
Kendi topraklarındaki üslerden kalkan düşman uçakları kardeşlerini gece gündüz bombalamakta.
Ya Rabb! Bu durum ve ahvalimizden utanıyor, hayâ ediyor, içtinap ediyoruz.
Bu ahvalimiz, Habibin ve Resulün Muhammed Mustafa’yı üzer, şeytanı ve dostlarını sevindirir, mazlum ve mustazafları ümitsiz ve çaresiz bırakır.
Bedevi’nin dediği gibi Sen, Resulünün üzülmesinden, şeytan ve dostlarının sevinmesinden daha büyük, daha cömert ve Kerim’sin.
Sen Kur’an’da ‘Biz ise, yeryüzünde güçten düşürülenlere lütufta bulunmak, onları önderler yapmak ve mirasçılar kılmak istiyorduk’ buyurarak mustazafları müjdelemişsin.
Ya Rabb!
Büyüklüğünü, göndereceğin yardım ve zaferlerle bize kavrat, idrak ettir…
Kalbimizdeki ölüm ve düşman korkusunu, dünya sevgisini çıkart. Kalbimize Sen’in, Resulünün sevgisini ve cihad aşkını yerleştir…
Başımıza adil, cahit, alim, zakir idareciler getir. Bizleri zalimlerin insafına terk etme...
Bedir’de, Hendek’te, Huneyn’de, Hıttin’de zafer bahşettiğin gibi Ümmete yeni zaferler bahşet…
Aramızdan Ebubekir, Ömer, Osman ve Alileri tekrar çıkart.
İki milyarlık ümmeti uyandır, cesaret, şecaat, heybet ver. Düşmanlarına karşı kıyam ve direniş bahşet.
Ellerindeki imkan ve olanakları, petrol ve madenleri, para ve altınları, silah ve orduları, siyonistlere, ABD ve müttefiklerine karşı kullandırt Ya Rabbi..
Şüphesiz Sen Kerim’sin, Rahman’sın, cömertsin…
Kerem ve cömertliğine güvenerek o bedevi kulunun istediğinden daha fazlasını istiyoruz.
Sen dualarımızı kabul eyle..
Habibini ve bizleri sevindir, şeytan ve dostlarını kahr-u perişan eyle…
Amin…