Politikacılara, “Siyaset kimin iyiliği için yapılır?” diye sorarsanız, “Halk için” diyeceklerdir. Peki neden siyasilerin icraatlarından en son halkın haberi oluyor? Kapalı kapılar arkasında alınan siyasi kararlar, yapılan veya yapılacak anlaşmaların içyüzü neden sadece halktan saklanıyor.

Devlet denen aygıt halk için varsa, halkın iradesini tehlike olarak göremez. “Aman ha! Halk işin iç yüzünü bilmesin!” denilerek yapılan anlaşmalar, devletlerin siyaset geleneğinden sökülürse, gerçekten zannettikleri gibi devlet yönetilemez hale mi gelir? Yani gerçekten “tam şeffaf devlet” mümkün değil midir?

Canlandırarak düşenelim: Farklı ülkelerin liderleri, kapı arkasındaki sıkı pazarlıklar sonrası, halkı haberdar yöntemi olan basın toplantısına geçtiler diyelim. Gerçi bu cümle bile, siyasetin karanlık yüzünü ne kadar kanıksadığımızın kanıtı oluyor. Çünkü hala siyasi konuşmaların mutlaka kapalı kapılar arkasında olması gerektiğini düşünüyoruz. Oysa “tüm konuşmalar direk basın önünde olsun, tam şeffaf şekilde olur” diyebilirdik mesela. Eminim “bu kadarı da olamaz, böyle siyaset olmaz” diyecek olanlar az değildir. Tamam, hadi öyle olsun! Ama basın açıklamasında anlamı gizlenmiş, yuvarlak, hep ortaya konuşan, söylerken bile aslında bir şeyler söylemeyen cümleler yerine, net konuşulanı aktarsaydılar bari. Daha güzel olmaz mıydı? Konuşulanı net aktarmaktan neden korkuyorlar? Korktukları kim? Düşmanı ile konuştuğunu halkından gizliyorken, herhalde korktuğu düşmanı olamaz! Öyle ise kim?

“Halk’a rağmen halk için”, “Halkı yavaş yavaş alıştırma”, “Kaybederken bile kazanıyormuş görüntüsü verme politikaları”, bazı politikalara karşılık masum bile kabul edilebilir. Çünkü o kapılar arkasında, halkına, kendi sultasının devamı için; ne ihanetler yapılıyor, ne zulümler, ne vahşetler, sürgünler, sömürüler, soykırımlar planlanıyor. Ama basının karşısına geçince etrafa boyalı yalanlar saçılıyor.

Bir de güçlünün açık yalanı kabul ettiren zalim ve küstah dili var. Mesela “beş bin tır silahı IŞİD ile mücadele için verdim, yoksa biz güvenilir müttefikleriz!” derken aslında bu cümlede: “Enerji kaynaklarını sömürmeye, Siyonizm’in güvenliği sağlamaya, sizlere karşı elimde koz tutmaya ve seküler yaşam tarzını Müslümanların arasına yaymaya çalışıyorum. Müttefikiz derken açık açık yalan söylüyorum. Ama ister inan, ister inanma! Çünkü güçlü olan benim!” diyordur. Bu tarzda binlerce siyasi karar ve karşılığında söylenen nice anlamsız cümle var elimizde. Oysa politikacılar tarafından gereksiz hamaset yapılmasa ve anlamsız siyasi cümleler kurulmasa, durum net anlatılırsa eminim hepimiz anlarız.

Siyaset sık sık yalan söyleyince, çoğunlukla anlamsız yuvarlak cümlelerle işin üstünü örtüp hiçbir zaman net konuşmayınca, halk arasında da işin iç yüzünü anlamaya çalışan yorumlar çoğalır. Politikacıya güven kalmaz. Her söylediğinden söylemek istediğini anlamaya çalışan kehanetler üretilmeye başlanır. Bir süre sonra bu bir karakter olmaya başlar ve halk içinde de kimse kimseye güvenmez duruma gelir.

Sonra derler ki; “Evet barış güzeldir. Bu sefer inşallah olur. Hak, adalet, özgürlük güzeldir. İnşallah bütün halklar eşit şekilde bütün haklardan faydalanırlar. Kimse kimseye üstün veya efendi olmaz. Ama yine, benim üzerime yapılan hesaplar, sadece benden saklanıyor gibi. Sanki yine birileri, birbirini kandırmaya çalışıyor. Kirli oyunlar oynanıyor.

Çünkü birinin iradesi kendi elinde değil, çoktan Emperyalist ve Siyonist güçlere kaptırmış durumda. Diğeriyse halkının arasına yaydığı aşırı milliyetçiliğin desteğini kaybetmenin korkusunu taşıyor. Anlaşmalar yine gizli, bir tek halk işin iç yüzünü bilmiyor. Ama aksaklıkların, menfaatlerin, egoların veya oyunbozanlığın sonunda zarar görecek olanlar yine onlar olacak.”