Devlet Bahçeli'nin beklenmedik çıkışıyla, denenmiş sürece tekrar girildi. Süreçte kendisine de rol verilmiş partilerden olan DEM Partisi, İmralı ile görüşmesi sonrası yaptığı bilgilendirme ziyaretlerinde, Meclis'te bulunan partiler arasından sadece HÜDA PAR ile görüşme yapmadı. Yine bir CHP'li milletvekili, katıldığı bir TV programında, herkesle görüşmeye açık olduklarını söyledikten sonra, 'HÜDA PAR hariç' eklemesinde bulunma gereği hissetti. Peki neden?
Bunun sosyolojik birçok açıklaması yapılabilir. Özellikle DEM parti için etkin olduğu coğrafyada, rakip gördüğü partiyi sürecin dışına itip tek muhatap olma çabası üzerinden okumalar yapılabilir. Bu tavır, 'yalanlarla doldurulmuş ve uzun bir süreçte kirli propagandası yapılmış bir geçmişin kinini sürdürme kararlılığıdır' denilebilir. Her ne kadar demokratik bir kültür söylemini dillerine pelesenk etmiş olsalar bile, aslında iradeler üzerinde tekelleşmenin var edilmek istendiği ve zihinsel zenginliğin yok edilmek istendiği bir coğrafyada, meşrulaştırılacak, alternatif olma potansiyeli taşıyacak bir hareketin önüne geçme çabası olarak görülebilir. CHP ile DEM arasında, ayrı milli unsurları kullanma çabası dışında, oldukça düşünsel benzerlikler bulunduğu kanaatindeyiz. Ama CHP, görüntüde ayrı gerçekte farklı anlamlar yüklediği 'Cumhuriyetin kazanımları' kavramına karşı HÜDA PAR'ın tavrını bahane olarak sunacaktır.
Ama bunlar sadece buzdağının görünen kısımları olacaktır. Meselenin kökü, HÜDA PAR'ın dünyaya, ahtapot gibi yayılmış olan küresel emperyalist sistemle temelde uyumsuzluğundadır. Bakmayın kimi partilerin kendilerini sol nüanslı gösteriyor oluşuna. Mevcut küresel emperyalist sistem, elbette kapitalizmin en vahşi versiyonudur. Ama şu an varlığını sürdüren en keskin çelişki, kapitalizmin kurumlarının, şirketlerinin ve istendik yaşam tarzının, solcu olduğunu iddia edenler tarafından yaşatılıyor oluşudur. Cafeler, barlar, alkol, eğlence, LGBT, markalar ve reklamları kapitalist solcuların yaşam tarzı olmuştur.
Bu sistem ile uyumsuzluk ise, sürdürülebilir en hür dava, yaşanabilir en hür hayat ve en uç hürriyet talebidir. Dünyaya çizilmiş zorba sisteme karşı yükselen kökten bir isyandır. Beş imparatorluğun yönetimindeki BM'nin, IMF'nin, Dünya Bankası'nın, Batı kültürü ve tek dişi kalmış sömürgeci medeniyet taklitçiliğinin tam karşısındadır. Bu uyumsuzluk, yeryüzündeki açlığın, kaosun, savaşların, silah satışlarının, enerji kaynaklarının ve diğer tüm sorunların kökeninin sorgulanışıdır. Batı tarzı zihnin ve yaşam tarzının alternatifinin arayışıdır. Yüzünü Batıya dönmekten vazgeçmiş ve kendi yüzüne, halkının özüne dönüş çabasıdır.
Oysa bizce, özellikle sol nüanslı partilerimizin kendi toplumları için düşledikleri yaşam tarzının merkezinde, dünyaya hegemonya kurmuş Batı medeniyeti vardır. İşte kurmak istedikleri ve bizce özgün olmayan, büyük bölümü taklide dayanan bu çarkın bir dişlisi olmayı reddeden herkes, onlar için sistem dışına itilmesi gerekenlerdir. Birçok parti ve oldukça önemli oranda birey, dünyaya dayatılmış düzenin birer kurbanı olsalar bile, oynamaları istenen rolü kabullenmiş ve sonuçta kazananı önceden belli olan oyunun kurallarını kabul etmiştir. İstemeseler de en azından kuralları kabul edilir buluşları, küresel sisteme entegre edilebilir bulunmalarını sağlamış ve kendileriyle görüşülebilir siyaseti için yeterli bulunmuştur. Ama zulmün emperyal hale gelmiş haliyle uyumlu olmayı ahlaki bulmayan küresel sistemin uyumsuzları, marjinal etiketi ile etiketlenip, görmezden gelinmeye ve dışlanmaya çalışılmaktadır.
Varlıklarını milli asimilasyona karşıtlık ve ulusalcılık üzerine kurguladıkları iddiasında olanların, tüm halklarını kültürel bir asimilasyona tabi kılma ve uluslarının kendilerine has unsurlarını, batılı turistleri karşılamada kullanılacak folklor düzeyine indirme, geri kalan hayatlarının ve zihinlerinin hepsini batının silik bir kopyasına dönüştürme davaları da ayrı bir çelişkidir.
Yüzümüzü Rabbimize döneceğiz ve öze dönüşü, toplumsal barışı desteklemeye devam edeceğiz.