Yüz yılı aşkın bir süredir Türkiye başta olmak üzere birçok halkı Müslüman ülkeler, batının rol model alınması gerektiği, batının medeni bir toplum olduğunu iddia etmekteydiler. Bundan dolayı da hem devlet yapısını hem de devlet eliyle halkın sosyal hayatını batıya benzetmeye çalıştılar.
Bu benzetmeyi bazen ikna ederek, bazen kandırarak, bazen korkutarak bazen de zorla kabul ettirdiler. Kabul etmeyenleri ise “Vatana İhanet” ile suçlayarak ya öldürdüler ya zindanlara attılar ya da sürgüne gönderdiler.
Gerekçelerini ise; batının medeni ve insan haklarına saygılı olması… şeklinde sıralıyorlardı. Dolayısıyla halkların daha müreffeh bir seviyeye gelmeleri için batı tarzı bir eğitim, batı tarzı bir hukuk, batı tarzı bir sosyal hayat ve batı tarzı bir yaşam modeli olmalıydı.
Bu şekilde, bir bütün olarak halkı Müslüman ülkeler, mimsiz medeniyet sahibi batıya benzeme yarışına girdiler.
Sözde aydın ve entelektüellerimiz her cümle kurduklarında bir bir batı ülkelerinin muasır medeniyet (!) seviyelerine ulaşma hayalinden bahsediyorlardı, bahsediyorlar.
Günün sonunda gördük ki bu bahsettikleri sözde medeniyet ve insan hakları edebiyatı sadece birer boş hikâyeymiş.
Konuşmaya, yazılı belgeye geldi mi her şey güllük gülistanlık ancak uygulamaya geldiğinde ne hukuk, ne medeniyet ne de insan hakları diye bir şey kalıyor.
Evet, yaldızlı cümlelerle dile getirdikleri ya da yazdıkları sihirli cümleler, uygulamaya geldiğinde birer canavara dönüşüyor. Hatta canavarlardan da daha yıkıcı ve acımasız hale geliyor.
Bunun en bariz örneği ise siyonist işgal rejiminin yaklaşık iki yıldır Gazze’de yaptığı vahşet, soykırım ve canavarlıktır. Sözde medeni ve insan haklarına saygılı oldukları söylenen batı ise ya açıkça ya da alttan alta bu canavara destek vermesi bunun en açık delilidir.
Dikkat edin, her platformda “Uluslararası Hukuk”, “Cenevre Sözleşmesi”… gibi sözde adalet dağıtılan kurumlardan bahsedilir.
Söz konusu muhatap batı ya da batının desteklediği ülkeler ise hiçbir hukuk sistemi onları bağlamaz. Ancak muhatap mazlum bir ülke ise hukuk put olur ve bu puta tapmayan ise şeytanlaştırılır ve akbabalar gibi üzerlerine üşüşürler. Bunu Irak’ta, Afganistan’da, Suriye’de ve daha nice mazlum coğrafyalarda gördük.
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) daha önce işgalci rejim ile ilgili küçük bir çıkış yaptı. Hemen büyük şeytan ABD’nin hışmına uğradı, UCM Başsavcısı’nı yaptırım listesine alarak resmen mahkemeyi tehdit etti. Her platformda sözde adalet dağıtan(!) medeni(!) batı, büyük şeytan ABD’nin bu tehdidi karşısında dut yemiş bülbül oldu.
Nerede kaldı adaletiniz ve nerede kaldı muasır medeniyet seviyeniz. Anlaşıldı ki hepsi yalan ve hepsi birer maskeden ibarettir.
Evet, Uluslararası hukuk artık meşruiyetini kaybetmiştir.
Uluslararası hukuk, iki yıldır Gazze’nin enkazları arasında can çekişiyor ve artık bitkisel hayata geçmiştir.
Artık herkesçe kabul edildi ve tescillendi ki uluslararası hukuk denilen maddeler haklının değil güçlünün yanındadır ve artık bir meşruiyeti de kalmamıştır.
Halkı Müslüman ülkeler başta olmak üzere adaletten yana olan tüm ülkeler bir araya gelip adil bir dünya düzeni oluşturmak adına yeni bir uluslararası hukuk Sözleşmesini oluşturmak zorundadırlar.
Yoksa bu canavar ve bu canavarın yularını elinde tutan (AB)D, aynı sözde hukuk nakaratını tekrarlayarak daha çok zulümlere imza atacaklar.