Soykırımı inkar edene ceza öngören tasarı Fransız senatosunda da onaylandı. Tasarı son olarak Cumhurbaşkanı Sarkozy`nin onayına gönderilecek. Cumhurbaşkanının onayından sonra Ermeni soykırımını inkar edene ceza verilecek.

Türkiye`den Fransa`ya yönelik tepkinin, eleştirilerin dozajı artıyor.

Fransa`nın düşünce özgürlüğüne darbe vurduğundan söz edilirken, Başbakan Erdoğan işi biraz daha ileri götürerek 'Fransa`da faşizmin ayak sesleri' nitelemesinde bulundu.

Muhalefet de atılacak adımlar konusunda Hükümete destek vereceğini açıkladı.

Şimdi herkes bu sert demeçlerin eylem anlamında bir şey ifade edip etmeyeceğini soruyor.

Hükümet, Fransa`ya karşı ne yapacak?

Avrupa ülkeleri Türkiye`yi soğukkanlı davranmaya davet ederlerken, Türkiye`de en çok dile getirilen şey ise 'Tarihin tarihçilere bırakılması' tezidir.

Peki 'Tarihin tarihçilere bırakılması' çözüme ne kadar katkı sağlar?

Ya da soruyu şöyle soralım: Tarihçiler, siyasal tezlerden ne kadar bağımsız hareket edebiliyorlar?

Siyasal kimliğini işin içine karıştırmadan tarih araştırmaları yapan kaç kişi vardır?

Ben sadece 'Bilim adamı' kimliği ile tarihe yaklaşan bir tarihçi tanımıyorum. Bu yüzden tarihin tarihçilere bırakılması genel anlamda bir çözüme ulaştırmaz.

Türk tarih araştırmalarında Ermeni tehciri incelenirken dönemin şartları, devletin imkanları, komitacıların yaptıkları öncelikli olarak incelenirken, Ermeni tezine yakın duran araştırmalarda ise bunlar hiç göz önüne alınmaz.

Karşılıklı olarak tezlerin çürütülmesi için büyük çabalar harcanır.

TC. Hükümetlerinin öteden beri ortaya attığı 'Ortak tarih komisyonu' ise konuyu zamana yaymak ve o süreçte ilişkileri düzelterek iddiaların geri çekilmesini sağlamak amaçlıdır, diye düşünüyorum.

Ama işte Türkiye`nin ne tezleri ne de önerileri kabul görmüyor.

Batı, Türkiye`ye yönelik siyasi kıskacını daraltmaya çalışıyor.

Gelelim Fransa`nın bu işte öncü olma çabasına…

Öyle ya ulus devletlerin tarihi siyasallaştırıp bundan ideoloji devşirmelerinin anlaşılmayacak bir tarafı yoktur da, başka ülkelerin 'hariçten gazel okuma misali' bu işle gündem oluşturmalarının arkasında daha derin hesaplar vardır.

Fransa`ya Cezayir`de yaptıklarını hatırlatmaya niyetimiz yok! Ankara Büyükşehir Belediyesi bunun için bir anıt yapıp tam da Fransa konsolosluğunun karşısına dikecekmiş.

Böylece Fransızlar yaptıkları katliamları hatırlayıp her gün yerin dibine gireceklermiş!

Yani 'Sen benden daha katilsin'i birileri yürürlüğe koymuş.

Bizce esas sorun rant kavgası ve kültürel uyuşmazlığın belirginleştirilmesidir.

Rant kavgası Kuzey Afrika`da başlayıp gittikçe içerilere kayan bir potansiyel çatışmayı, bir kapışmayı beraberinde getirecektir.

Kapitalist müreffehler eğer sıkıntıya düşme ihtimalleri belirirse her şeyi yapabilirler.

Büyüyen bir Türkiye bazıları için pastanın paylaşımı anlamına geldiği için problemdir.

Bir de kültürel uyuşmazlık problemi vardır.

Avrupa Birliği projesi sadece kıta Avrupasının ekonomik anlamda entegrasyonunu öngörmüyor, aynı zamanda kültürel anlamda da bir Avrupalılaşmayı sağlamak istiyor.

Tek para birimi, tek yasa, tek sınır, bir tek ülke oluşturma amaçlıydı.

Yabancılar için uzun vadede istenen şey entegrasyon değil asimilasyondu. Kabul etmek lazım ki, yeni nesillerde bunu büyük oranda başardılar.

İşte bu ideolojik ve kültürel anlamda yeniden yapılanma döneminde Türkiye`nin birliğe katılım süreci başladı.

Batılılaşmayı hedef edinen iktidarların tüm liberal ve batıcı politikalarına rağmen batıdaki güvensizlik kaybolmadı.

Aslında sorun sadece güvensizlik de değildi.

Büyük bir nüfusa sahip bir ülkeyi asimile etmeye çalışırken sürecin tersine işlemesi de her zaman mümkündü.

Fransa`nın bu tutumunun altında Türkiye`yi bıktırma çabası olduğunu düşünüyorum.

Mevcut hükümet 'Eksen kayması' iddialarını boşa çıkarmak için bıkmadığını göstermeye çalışıyor.

Ama bu nereye kadar gider bilinmez.

Konuyu tarih tartışmaları ile örtmeye çalışıyorlar.

Yani aslında mesele tarih değil.