Şeyh Said Efendi, bölgesinin bir kanaat önderiydi; yüz binleri, milyonları arkasında sürükleyebilecek bir lider. Peygamber evladı ve varisi mücahit bir alimdi. 29 Haziran 1925’te İslami bir kıyam başlatmak ve idare etmek suçlamasıyla esir edildi ve idam edildi.
Onu idam eden zihniyet, unutulsun, sonrakilere ibret olsun diye ona bir mezar ve mezar taşını dahi çok gördü. Mezar yeri belli değil. Bütün bunlara rağmen Müslümanlar, gönüllerini ona makber yaptı. Mezarı olsa ne olur, olmasa ne olur. Üzerinde devasa anıtlar yapılanları halk sevmedi ve sevmeyecek.
Az değil, aradan yüz yıl geçmesine rağmen ismi, mücadelesi ve mirası unutulmadı. Bu, onun davasının büyüklüğünü ve ihlasını göstermektedir.
Şeyh Said; Ömer Muhtar, Şeyh Şamil, İzzeddin El Kassam, Hasan El Benna, Emir Abdulkadir, Şeyh Ahmet Yasin gibi İslami direniş önderlerinden biridir. Hz. Hüseyin’in Kerbela’daki kıyamı nasıl haklı, meşru ve sırf Allah rızası için idiyse Şeyh Said’in de öyleydi.
Şeyh Said, ileri görüşlü ve feraset sahibiydi. Hilafetin lağvedilmesi, İslami yasa ve kurumların kaldırılmasıyla Kürtlerin ve bütün Müslümanların başına neler gelebileceğini tahmin ediyordu. Başsız kalan ümmet ve ümmet coğrafyasının emperyalistlerin elinde nasıl acılar yaşayacağını, acımasız bir talan ve işgale uğrayacağının farkındaydı. Bu şeytani oyun ve projenin farkına varmıştı; hızlı ve acilen harekete geçmeliydi.
Bu şeytani projenin uygulayıcıları da Şeyh’in karakter ve mizacını tanıyor ve ne yapacağını az çok tahmin ediyorlardı. Şeyh’in hareketinin olgunlaşmasına izin verilmeden erken bir doğum yaptırıldı. Şeyh oyunun farkındaydı ama bu yolun dönüşü artık yoktu.
Takdir-i İlahi’ye boyun eğerek kıyamı başlattı.
Oyun ve entrikalarla, dezenformasyon ve algı operasyonlarıyla, dönemin bütün askerî ve teknik imkânları acımasız bir şekilde kullanılarak Şeyh’in kıyamı bastırıldı. Şeyh ve beraberindekiler bir ihanetle esir edildi. Bir tiyatro, bir mizansen olan İstiklal Mahkemelerinde yargılanarak idam edildiler ve bir mezar taşı dahi onlara çok görüldü.
Şeyhin kıyamı, Avrupa’ya "gerici, mürteci bir kalkışma", Türkiye kamuoyuna ise "Kürtçü, bölücü ve İngiliz Projesi" şeklinde yaftalandı. Herkes biliyor ki bu ülkede tek bir İngiliz veya İngiliz ajanı asılmadı. Tam aksine taltif edilerek ülke onlara teslim edildi.
Şeyh’in öngörüleri bir bir gerçekleşti. Kürtlerin insani ve İslami hakları ellerinden alındı. Başsız kalan ümmet coğrafyası paramparça edildi. Ya fiili ya da dolaylı olarak işgal edildi. Onlarca suni devletçikler kurduruldu. Ümmetin bağrına saplanan bir hançer misali Siyonist rejim kurduruldu. Siyonist rejimle bütün İslam coğrafyası acı çekti ve çekmeye devam ediyor.
Şeyh’in Kıyamı, anti-emperyalist ve anti-Siyonist idi. Ümmetin birliği, kardeşliğin tesisi içindi. Kürdistan topraklarında doğan İslami uyanış ve şuur, Şeyh’in ve şehitlerin pak kanının bereketi ve devamıdır.
Bu topraklarda kardeşlik tekrardan tesis edilmek isteniyorsa, "terörsüz Türkiye" ve iç cephe tahkim edilmek isteniyorsa Şeyh Said’in yolu takip edilmelidir.
Siyonizm ve emperyalistlerin projeleri akım bırakılmak isteniyorsa, Gazze’deki soykırım sona erdirilmek ve bu topraklarda Siyonizm’in kökleri kurutulmak isteniyorsa Şeyh’in ve ceddi Selahaddin’in cihat yolu takip edilmelidir.
Kürtler, Türkler aziz olmak, bir olup günümüzün Bizans ve Diyojenlerine karşı Malazgirt Zaferi’ni kazanmak istiyorlarsa Şeyh’in yolu takip edilmelidir.
Ez cümle, Şeyh Said’in mezar yeri derhal açıklanmalı, iade-i itibarı yapılmalı, düşünce ve fikriyatı yeni nesillere aşılanmalıdır.
Şeyh Said ve bütün şehitlerimizi rahmet ve minnetle yâd ediyoruz.