Son gelişmeler kimilerine göre 'Kürt meselesinin' çözümüne dair bazı umutların yeşermesine neden oldu.
Her ne kadar sürecin tam olarak neleri kapsadığı halen belli değilse de uzun bir aradan sonra 'meselenin konuşuluyor olması' bile artık önemli bir adım alarak görülüyor.
Konu her ne kadar 'PKK'nın silah bırakması' olarak zikrediliyorsa da güçlü bir kanaate göre bunun devamı gelecek ve 'Türkiye yüzyılına' bu sorun çözülmüş olarak girilecek. Ülkenin menfaatini, halkın huzurunu düşünenler ortaya böyle bir fırsat daha çıkmışken bir daha meseleyi 'buz dolabına' atmayı herhalde düşünmezler.
Tabii bu gerçekten de iyi niyetli olanların görüşüdür.
HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu'nun dediği gibi 'Eğer irade varsa, eğer samimiyet varsa bu mesele çözülebilir.'
Ortada bir irade olduğu görünüyor; ama samimiyet ve meselenin neleri kapsadığı konusu halen muğlaklığını koruyor.
Bir defa bazı şeylerin net olarak ortaya konması lazım:
Kürt meselesinin ortaya çıkışının da bu kadar can yakıcı bir hal almasının da asıl sebebi Kemalist ideolojidir ve bu ideolojinin söylem ve ruhunun sirayet ettiği tüm alanlardan temizlenmesi, meselenin çözümü için elzemdir.
Sırtlarını Kemalist ideolojiye dayayarak, bagajlarında sağ ve sol ideolojilerin kısır ve sığ dünya görüşünü taşıyarak, ancak insani ve ahlaki erdemlerin öncelenmesiyle çözülebilecek bir sorunu çözemezsiniz.
Sorunun çözülmesini istiyorsanız yıllarca uygulanan ırkçı-asimilasyoncu politikaları hiç yaşanmamış gibi değerlendiremezsiniz. Ulusalcılık zemininin üzerinde laiklik ortak paydasıyla iki farklı etnik kimliği yan yana getiremezsiniz. Etnik bir tanımlamayı 'üst kimlik' diye dayatırsanız sorunun çözümünde samimiyet testini hiçbir zaman geçemeyeceksiniz demektir.
Tabii bir de işin siyasi anlamda popülizme ve siyasi ranta bakmayan, kazanç getirmeyen bir yönü var.
Maalesef hükümetin bakış açısında halen ciddi sorunlar mevcuttur.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın açıklamasındaki sıkıntı hemen fark ediliyor: 'Bahçeli'nin çağrılarını fevkalade önemli buluyorum. Büyük bir siyasi risk üstlendiğini görüyoruz.'
Bu konunun 'siyasi risk' haline gelmesi uzun bir süredir 'ultra faşist' kimi siyasi figürlere geniş alanlar açılmasından kaynaklanıyor. Hak ve adaletin, insani değerlerin, siyasi çıkarların önüne geçebilmesi için kutuplaştırmayla, ırkçılığı körüklemeyle kendilerini ancak ifade edebilenlere semirme imkanlarının tanınmaması gerekirdi; ama maalesef öyle olmadı.
Ciddi bir şekilde toplumsal huzur ve çözüm isteniyorsa geçmişin kirli bagajlarından kurtulmak için güçlü bir iradenin ortaya konulması ve samimiyet zemininin kirli algılarla tahrip edilmemesi gerekir.
'Geçmiş geçmişte kaldı' demekle mesele hallolmuyor, örtmekle sorunlar ortadan kalkmıyor.
Sorunun çözülmemesinden dolayı siyasi ve ekonomik rant elde edenlerin varlığı bir gerçektir ve onların oluşturduğu algılarla mücadele edilmelidir.
Uzun yıllardır siyaset, ekonomi ve medyanın kötü niyetli aktörleri tarafından tahrip edilen bir toplumsal hafıza vardır ve bunun tedavisi için çaba harcanmalıdır. İşin uzmanları tarafından gerçekler su yüzüne çıkarılmalı, kökü dışarıda fitnecilerin gerçek yüzleri deşifre edilerek yaptıkları tahribatın önüne geçilmeli, toplumsal destek için eğitim, akademi ve diyanetten destek alınmalıdır.
Tekrar tekrar vurgulayalım ki, bu meselede en önemli şey samimiyettir.