Bu tanımından dolayı son derece insani bir eylemdir. Yani insanlar gerek birey olarak, gerekse topluluk olarak bir şeye ya da şeylere karşı durabilirler. Protesto yoluyla kendi tezlerini duyurmaya, haklılıklarını göstermeye çalışabilirler.


Protesto kültüründe düşünebilen, sorgulayabilen, dayatmaları reddeden birey ve topluluklardan söz edilebilir. Bu ideal durumdur tabii.

Maalesef günümüz dünyasında bu ideal durumun pratiğinden çokça söz edemiyoruz, çünkü toplum mühendisliği yoluyla bir yerlere gelmeye çalışanların medya manipülasyonları yoluyla protestolara şekil verdiğini biliyoruz. İnsanlar bir şeylere tepki gösterdiklerinde gerçekte hangi projeye katkı sağladıklarını ya hiç öğrenemiyorlar ya da öğrenmeleri çok zaman alıyor. O zaman da iş işten geçmiş oluyor. Bu konuda yanılgılara düşmemek için dünyayı iyi okumak ve Allah`tan yardım istemek gerekir.


İki protesto olayından yola çıkarak bu konuya girdim.


Birincisi sivil itaatsizlik kapsamında yapılan Cuma eylemleri. Biliyorsunuz BDP-Pkk çevreleri diyanet hutbelerini reddedip kürdçe hutbe okutarak Cuma Namazı kılınması kararını aldılar ve yer yer uygulamaya geçtiler.


Protesto edilen rejimi ve rejimin seksen yıllık inkarcı ve asimilasyoncu politikalarını göz önünde bulundurduğumuzda eylemin ve eylem şeklinin son derece mantıklı olduğunu söyleyebiliriz. Halk müslümandır ve bu müslüman halkı Cuma Namazı vesilesi ile bir araya getirmek kolaydır. Kürdçe hutbe ve vaaz isteği de son derece insani bir taleptir ve karşı çıkmanın insani ve İslami bir mantığı yoktur.


Buraya kadar bir problem yok ve aslında problem bundan sonra başlıyor. BDP`nin laik yaşam tarzına sahip ve Marksist zihniyetteki yöneticileri 'Cuma' itaatsizliğine örgütsel çıkar hesaplarıyla yaklaşıyorlar ve bunu protestodaki üsluplarına da yansıtıyorlar. 'Camilere gitmeyin!' çağrıları yapıyorlar. Cumadaki toplanmadan faydalanmak isterken, caminin kazandırdığı inanç ve maneviyatı bitirmek istiyorlar.


Biz bu cami karşıtı çağrıya itiraz ettiğimizde başka hesapların peşinde olduğumuzu iddia ediyorlar.


Bir daha söylüyoruz; büyük meydanlarda icra edilecek Cuma protestolarına hiçbir itirazımız yok. İnsanların Cuma Namazı için meydanlara çağırılması iyi bir şeydir. Ama hemen ardından gelen 'Camilere gitmeyin' çağrısında biraz bile iyi niyet olduğunu düşünmüyoruz.


İkinci protesto konumuz, YSK kararı sonrası gelişen olaylarla ilgilidir.


Bildiğiniz gibi YSK çoğu BDP tarafından desteklenenlerden olmak üzere 12 adayın milletvekilliği adaylığını veto etti.
Birçok yerde protesto gösterileri yapıldı. Bu yolla seslerini duyurmalarına gerek bile yoktu aslında, çünkü sağcı, solcu, muhafazakar medya her gün saatlerce zaman ayırarak BDP`lilerin kendilerini ifade etmelerine imkan tanıdı. Neredeyse görüşmedikleri kimse kalmadı.


Yine de yetinmediler ve her tarafta tahribatlar yaparak protesto gösterileri düzenlediler.


Adana`da zorla kepenk kapattırdılar, işyerlerini tahrip ettiler ve Mustazaf-Der şubesine saldırdılar.
YSK`yı protesto ederken Mustazaf-Der şubesine saldırı…


Bunun izahı zor bir şey. Vandalist eğilimli madde bağımlılarının piyasaya sürülmesinin bir sonucu diyebilirsiniz; ama bu kadar basit değil.


Bir değil, iki değil, üç değil…


Her seferinde özür dileyeceksin, 'içimizde provakatörler var' diyeceksin; ama bunları engellemek için hiçbir şey yapmayacaksın.


Kusura bakmayın; ama bunun adı protesto değil!


Eğer ille de protesto diyorsanız demek ki tanımları da değiştirmeye başladınız.
Sizi tebrik etmek lazım.


Kültürsüz, köksüz, ilkesiz zavallı bir protesto çeşidini literatüre kazandırdınız derim.


Çok yakışıyor, çook!