1978 yılında kurulan PKK, ilk eylemlerini 1984 yılında Eruh ve Şemdinli ilçelerinde yapmış, sonrasında da özelde Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri olmak üzere tüm Türkiye’yi şiddete boğmuştu. Kundaktaki bebeklerden piri fani yaşlılara, çocuklardan kadınlara, köylüsünden şehirlisine, çobanından mühendisine her kesimden insan PKK’nın kanlı eylemlerinin kurbanı oldu.

Kuruluşundan günümüze gelinceye kadar geçen 47 yıllık tarihi içinde PKK militanlarından güvenlik mensuplarına, masum vatandaşından milisine 50 bine yakın insan hayatını kaybetti. Sakat kalanlar, psikolojik travma geçirenler, yetim çocuklar, dul kalan kadınlar, cezaevlerinde ömür çürütenler ile bunların aileleri de buna eklendiğinde PKK şiddetinden etkilenenlerin sayısı 500 binlere ulaşacak kadar büyük bir yekûnu tutmaktadır.

Bunlar işin insan kaybıdır. Terörün ekonomik boyutu ise çok daha büyük ölçektedir. Eğer verilen rakamlar gerçekse, PKK terörü sebebiyle heba olan yüz milyarlarca dolar, yatırıma yapılmış olsaydı, Türkiye şu anda 10 büyük ekonomi arasına girmiş olacaktı.

PKK terörünün ortaya çıkardığı sosyal sorunlar, ekonomik boyuttan çok daha ileri bir seviyededir. Yarım asra yaklaşan PKK sorunu, sosyal ayrıştırmaları da beraberinde getirmiştir. Türk milliyetçiliğine karşı Kürt milliyetçiliği gelişmiş, Kürtler batı illerinde ayrımcılığa tabi tutulmuş, her Kürd’ün PKK’lı olduğu anlayışı gelişmiştir. Devlet, PKK’yla mücadele adı altında çok büyük yanlışlar yapmış, bölge uzun süre OHAL ile yönetilerek buraya özgü özel bir hukuk uygulanmış; derin devlet, işlediği cinayetlerle bölgede korku imparatorluğu kurarak her türlü gayri meşru işe imza atmıştır. Gözaltı merkezlerinde yapılan işkenceler PKK’yı daha da güçlendirmiş, güçlenen PKK’yla mücadele ettiğini sanan devlet daha acımasız, daha baskıcı, daha zalim bir hüviyete bürünmüştür. Bu, bir kısır döngüydü aslında… PKK’ya yardım etmesin diye köyler boşaltılıyor, köylerinden ayrılmak zorunda kalanlar, gittikleri şehirlerde daha büyük sosyal sorunlara sebep oluyorlardı. Yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal misali… Devletin attığı her adım, uyguladığı yanlış politika PKK’ya yarıyor, PKK’yı büyütüyor, bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde halkı PKK’nın kucağına doğru itiyordu.

Ulusal bir Kürt devleti iddiasıyla kurulmuş olan PKK, sebep olduğu bunca zarardan sonra İmralı’da hükümlü bulunan ve “Bebek katilliği”nden “Barış mimarlığı”na terfi eden Abdullah Öcalan’ın silah bırakma ve kendisini feshetme çağrısı üzerine 5-7 Mayıs tarihleri arasında kongresini yaparak bu istek doğrultusunda kararlar aldıklarını açıkladı.

Zaten Türkiye’de bitmiş olup hiçbir varlık gösteremeyen, insanları sokağa çıkaramayan, kepenkleri kapatamayan PKK’nın silah bırakacak olması ve kendisini feshetmesi elbette güzeldir. “Terörsüz Türkiye” tanımı her ne kadar çok önceden başlamış olsa da PKK’nın tamamen bitmesi, bu tanımı daha anlamlı bir hale getirecektir.

Peki, PKK kendini feshedip silah bıraktığını ilan ettiğinde gerçekten PKK bitecek mi? PKK’ya bağlı KCK başta olmak üzere diğer oluşumlar varlıklarını devam ettirecek mi? Özellikle Suriye ne olacak? Herkes biliyor ki PKK, Suriye’de devletleşme aşamasına geçmiş durumdadır. PYD de kendisini feshetmediği müddetçe PKK’nın fesih kararının bir anlamı olmayacaktır.

Bir soru da devlete… PKK silah bıraktığında dağdakiler ne olacak? Silah bırakanlar cezaevine girmeyi kabul etmeyeceklerine göre nasıl bir yasal düzenleme yapılacak ve kapsamı ne olacak? Devlet, bu konuda henüz renk vermiş değil. Ancak durumu uzaktan izleyen her aklı başında kişi, bu işin pazarlıksız yürümeyeceğini bilir. Ortada kapsamını bilmediğimiz bir al-ver var, ama ne? Umarım PKK’nın güven vermeyen bir örgüt olduğu göz ardı edilmez ve 2013’teki hatalar tekrarlanarak şehirler cephanelik haline getirilmez.