Ramazan ayının girmesiyle birlikte Müslümanlar, takvaya erişmek için oruçlarını tutarlar. Şüphesiz oruç, insana hem ruhen hem bedenen sıhhat kazandırır. Kur’an-ı Kerim’de, orucun farz olduğu bildirildikten sonra hasta veya yolcu olanların durumu açıklanmıştır:

“Ey iman edenler! Sizden öncekilerin üzerine yazıldığı gibi sakınasınız diye sizin üzerinize de sayılı günlerde oruç yazıldı. İçinizden hasta veya yolcu olan, başka günlerden sayısınca tutar. Orucu tutmakta zorlananlar için bir yoksulun (günlük) yiyeceği kadar fidye verir. Bununla birlikte kim gönüllü olarak hayır yaparsa, bu kendisi için daha iyidir. Eğer bilirseniz (güçlülüğüne rağmen) oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.” (Bakara, 183-184)

Bu ayetlerde, orucun farz olduğu bildirildikten sonra hasta veya yolcu olanların tutamadıkları günler kadar kaza orucu tutmaları gerektiği belirtilmiştir. Ancak iyileşme imkânı olanlar için fidye ruhsatı geçerli değildir.

Fidye, sadece iyileşme ihtimali olmayan kronik hastalar veya yaşlılık sebebiyle oruç tutamayacak durumda olanlar için geçerlidir. Fidye, Ramazan ayı başladıktan sonra Ramazan ayı içinde veya sonrasında verilebilir. Verileceği yerler ise Tevbe Sûresi 60. ayetinde bildirilen fakir, yoksul, yolda kalmış, borçlu gibi zekât verilebilecek kişilerdir.

Fidyenin miktarı konusunda farklı görüşler olsa da âyette bildirildiği üzere bir fakirin günlük doyumluluğu kadar olması gerektiği belirtilmiştir. Günümüzde bu miktar, fitre miktarı olan 180 TL olarak belirlenmiştir. Daha fazlasını vermek kişinin rızasına bağlıdır ve bu onun için hayır ve bereket olur. Bazı âlimler fidye miktarını bir “müd” olarak belirlemişlerdir ki bu, fitrenin dörtte biri olup yaklaşık 45 TL’ye tekabül eder. Ancak bu miktarın bir fakirin günlük yiyeceğini karşılamadığı açıktır. Bu sebeple günümüz şartlarında belirlenen 180 TL’yi vermek daha uygun görülmektedir. Durumu el vermeyenler bu miktarın altında da verebilir; ancak 45 TL’nin altına düşmemeye özen göstermek daha doğru olacaktır.

Fidyenin cinsi konusunda esas olan, kişinin yaşadığı yörenin temel yiyeceğidir. Hz. Peygamber’in (s.a.s.) yaşadığı dönemde Medine’nin temel yiyeceği hurmaydı. Bazı bölgelerde buğday, pirinç veya farklı gıdalar temel besin maddesi olabilir. Fidyeyi ayni olarak vermek kişinin günlük yiyeceğini karşılıyorsa ne âlâ; ancak karşılamıyorsa nakdi olarak vermek daha uygundur. Bu konuda görüşleri güncelleyerek hareket etmek, dini kolaylaştıran bir bakış açısıyla meseleye yaklaşmak daha sağlıklı olacaktır.

Kişi sağlık durumunu daha iyi bilir. Doktor, oruç tutamayacağını kesin olarak bildirmişse veya oruç tuttuğunda ciddi sağlık sorunları yaşayacaksa, Allah, sonradan tutma veya fidye ruhsatı vermiştir. Ancak baştan pes etmek de doğru değildir. Kişi oruç tutup tutamayacağını deneyerek değerlendirmeli, çünkü ayette “Eğer tutarsanız sizin için daha hayırlıdır” buyruğu yer almaktadır. Ayrıca Hz. Peygamber’in (s.a.s.), “Oruç tutunuz, sıhhat bulunuz” (Suyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, 2/24.) buyruğu da orucun sağlık açısından faydalı olabileceğini göstermektedir. Kişinin tuttuğu oruç kendisi için bir şifa olabilir ve yakalanmış olduğu hastalıktan kurtulma vesilesi olabilir.

Allah, kullarına taşıyamayacakları yükü yüklememiştir. Bu konuda esas olan, kişinin samimiyeti, Allah’a karşı olan kulluk bilinci ve takvaya erişme çabasıdır. Bu anlayıştan uzaklaşıp doğrudan ruhsata sarılmak veya fidyeyi en düşük miktarda vermeye yönelmek, ibadetin değerini düşürebilir. Güç nispetinde verilen sadakanın daha hayırlı olacağı unutulmamalıdır.

Mevla’m, tuttuğumuz oruçları kabul eylesin ve bizleri takvaya erişen kullarından kılsın. Oruçlarımız ve sadakalarımız bizler için hayırlara vesile olsun, inşallah.