Yedi yüz günü aşkın bir süredir uçaklarla havadan bombalanan, tank ve toplarla ateş altına alınan, buldozerlerle yıkılan Gazze, çoktan bir hayalet şehrine daha doğru bir ifadeyle bir ölüm şehrine dönmüş durumda. İnsanlığın gözü önünde yürüyen bir vahşet var ve bu Yahudi vahşetinin bir numaralı sorumlusu olan Netanyahu BM kürsüsünden dünyayı hâlâ tehdit etme cüretini gösterebiliyor. Üstü başı bebek kanıyla boyanan, çoğu kadın ve çocuk 70 bine yakın insanın ölüm emrini veren ve halen katliamlarına devam eden bu katil, soykırım yapmadıklarını iddia ederek yaptıklarının meşru olduğunu söyleme yüzsüzlüğü gösterebiliyor.

Peki, işgal yönetiminin başındaki bu katil, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda konuşma, buradan dünyayı tehdit etme, Gazze’ye yaptıklarını meşru gösterme hakkını, cesaretini ve yüzsüzlüğünü nereden alıyor?

Elbette sırtını dayadığı ABD, ona her türlü desteği verdiği gibi cesaret de veriyor. Dünyanın maddi olarak en büyük silah gücüne sahip olan ABD her şart ve durumda katliam şebekesi işgal devletine koşulsuz desteğini sürdürdükçe, Netanyahu katili de Gazze’yi yıkmaya devam edecektir.

Ancak katil Netanyahu’nun cesaret aldığı tek yer ABD değildir. Bilakis asıl cesaretini, sayısı 57 ile ifade edilen İslam ülkelerinin korkaklığından alıyor. Halkları Müslüman olan bu devletlerden biri-ikisi hariç, hiçbirisi Gazze’ye destek olmak amacıyla tek bir taş atma şerefine ulaşmamıştır. Bu devletlerin her bir lideri için Kudüs, Filistin, Mescid-i Aksa vs. kırmızıçizgidirler, ama bu çizgiler aşılalı çok oldu. Neredeyse Kudüs’ün tamamı işgal altında ve işgal rejimi orayı başkent ilan etmiş durumda… Mescid-i Aksa, necis Yahudilerin botlarıyla kirletilmekte, Müslümanların oraya girişleri yasaklanmakta, altında yapılan kazılarla her an yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya… Filistin topraklarından geriye kalan mahalleler de gün be gün terör devleti tarafından ilhak edilmekte… Kırmızıçizgi edebiyatı yapanlar, terör devletinin daha ne yapmasını bekliyorlar ki çizgi ihlal edilmiş olsun ve artık kınamadan öteye geçilebilsin?

İşgalci terör devleti, işi sadece Gazze ile sınırlı tutmamakta, dişini geçirebildiği tüm bölge ülkelerine gerek direkt saldırarak gerekse de parmak sallayarak meydan okumakta, ancak 57 İslam ülkesi yine kahredici suskunluğunu devam ettirmektedir.

Bu liderlerin suskunluklarını korkaklıklarına, koltuk sevdalarına, şereften yoksunluklarına, uşak olmalarına bağlamak mümkün olsa da bunların dışında kahredici başka bir sebep var. O da bu şeref yoksunu liderlerin, HAMAS’ı, el-Kassam Tugaylarını ve diğer direniş gruplarını huzur bozucu, baş ağrıtıcı, rahat kaçırıcı olarak görmeleridir. Çünkü bunların varlığı ve işgalci terör rejimine karşı cihad edip direniş göstermeleri, bu koltuk düşkünü liderlerin ülkelerindeki halkların uyanmasına, bu uyanışın da liderliklerinin sorgulanmasına neden olacağını biliyorlar. Bu sebeple işgalci terör devletinin yaptığı vahşete içten içe sevindiklerini, hatta perde arkasından Netanyahu’yu cesaretlendirdiklerini söylemek suizan olmayacaktır. Aksi halde Gazze yerle bir edilirken, enkaz altındakilerle birlikte 100 bine yakın insan öldürülürken, çocuklar açlıktan şehid olurken gayrete gelirler, en azından kınama yayınlamanın ötesine geçip daha anlamlı bir adım atarlardı.

Eğer direniş gruplarının yok olmasını istemeseydiler, Gazze’nin yönetimini Yahudi uşağı Mahmut Abbas’a devretmeye bu kadar hevesli olmazlardı. Eğer aksi olsaydı, BMGK’da ağız birliği ederek ortak bir tavır takınırlar, işgalci terör devletine geri adım attıracak askeri seçeneklerden söz ederlerdi.

Bir gün bu savaş bitecek, Allah’ın izniyle Gazze zafer kazanacak ve Gazzeliler suskun Müslümanlardan hesap soracaktır. İzzetbegoviç’in dediği gibi; “Her şey bittiğinde, hatırlayacağımız şey, düşmanlarımızın sözleri değil, dostlarımızın sessizliği olacaktır.”