Ülkemde üç çeşit siyaset cephesi, tarz ve taktiği vardır. İktidar, muhalefet ve diğerlerinin cephesindeki siyaset…
Bu siyasetin beyazları, zencileri ve renksizleri olur.
Ulema/ilmiye sınıfı, beyazları “Beyaz, bembeyaz, en beyaz” diye ayırmıştır. İşin; “büyükbaş, küçükbaş mevzuunaysa girmeyeceğim(!) Sonra kardeşlerim yanlış anlar(!)
Ancak Tarım Bakanlığının tespitini belirtmeliyim: “Büyükbaşlar dolarla, küçükbaşlar Türk Lirasıyla beslenir!”
Mevzumuza dönelim! “Hangi sınıf daha çok” derseniz; bu konuda da ulema ihtilafta(!)
*Kimine göre beyazlar çoğunluktadır. Siz buna itibar etmeyin! Bu, açın halinden anlamayan tokun/tokların sözüdür. Onlar; söz ve sanattan anlamazlar! Ekseri ruhsuz ve duygusuzdur. Beton yığını, korunaklı rezidanslarda, müstakil/müstahkem mevkilerdedirler!..
Duygu yok!.. Siyasetten ekonomiye her şey matematiksel işler!..
Halkın yaşadıklarından kopuk, kendi mutlu dünyaları var!.. Dilenci bile kapılarına gidemez çünkü güvenlikleri, köpekleri aşamaz!.. İmtihan dünyası!.. Rabbimiz herkese mühlet verir!
Dağın zirvesindedirler! Aslında güvenliği en az, riski en fazla olan onlardır. Oraların sert fırtınaları olur! Hem o zirvelerden düşenler; sakat kalmaz; paramparça olurlar! Son ağlayanlardan olurlar hem de yaman!.. Tek yanlışları, her şeylerine mal olur, dünyaları kararır!.. İran Şahı, Saddam, Esad, Çavuşesku… örnekleri vardır..
*Zenci siyaseti: Sessiz çoğunluktur! Her iktidarın türettiği zencileri olur ancak belirttiğimiz zenciler, her dönemde kıt kanaat geçinen; iktidardan yakınan ama yıkmayan; derdi evin içine sığmayan ama taşmayan; muhalefete evet diyen, iktidara hayır diyemeyen; aklı kendisine yetmeyen ancak ülkeyi, muktedirleri/iktidarları kurtaran; ailenin her ferdinde bin sorunu olan; miting meydanlarını, salonları dolduran ancak oradaki hatibe/muktedire.. ulaşamayan esasen bunu dert de edinmeyenlerdir! “AD ve ADRESE” teslim SÖZLERLE; “başların tacı, aziz, muhterem, kıymetliler…” olanlardır! “Siz olmasanız biz olmazdık” zarflarıyla kurulu “boş ve fani dünyalarında” Kur’an’ın aksine bir “şükür ve sabrı..” olan milyonların siyasetidir. İçi ağlarken yüzü güler, eli alkışlar!.. Aslında bu siyaset onların değil, onlara öğretilmiş!..
*Diğerlerinin siyaseti; leke gibi, sülük gibi yapışan, girdiği kabın şeklini ve rengini alan, kesici ve delici markada muhtelif çap ve markadaki siyaset!..
Kesinleşmiş tanımları olmadığı gibi renk ve sınırları da yoktur. Her iktidarla beraber kendileri de iktidardadırlar. Bir ilkeleri, davaları, dertleri yoktur. Her ilkeyi, derdi, davayı sahiplenir, has adamı olurlar. Bunda da mahirler. Alakasız, belki de düşmanı oldukları bir partide mebus, etkili/yetkililer.. olabilecek keskin nişancı fırsatçı avcı kolları vardır. Bir “derdin, dava ve ilkenin” kendilerine fayda sağlayabileceğine inanmaları yeterlidir! Oraya sızabilecek makul bir insan vasfına bürünme tarz ve taktiklerinde mahirdirler.
Hiçbir şeye acımazlar!.. Çünkü korkak, onursuz, gurursuz ve hatta….
Yani efendim bütün bunlar hâlihazırda ülkemde vardır. Ülkemdeki insanların ekserinin renkleri artık beyaz ve siyahın ötesinde! Her renk var! siyasetin çarkı da maalesef bu tarz ve taktiklerle dönüyor.
İşte bu yüzden en güçlüye acıyorum. Çünkü onun aslında hiç dostu yoktur. Milyar dolarlar ve milyon insanlar içinde yapayalnızdır o! ona değil gölgesine, mera ve çayırlara koşan dostları vardır. Suç, günah ve cinayetlerine ortak ederler!.. Namaza giden münafık gibi!..
Bir de en zayıflara; şu bizim zencilere acıyorum! Dünyaları, kendi yaptıkları yüzünden perişandır. “Melekler, nefislerine zulmedenler (mazlumlar)’in canlarını alırken, ne işteydiniz derler. Onlar da, yeryüzünde aciz(mustaz’af) kişilerdik. Melekler; Allah'ın arzı geniş değil miydi? Hicret edeydiniz. İşte onların yurtları cehennemdir..”(Nisa-97)
Ya böyle olursa? Allahummehfizna!
Vesselam.