Bu ümmetin evveli ne ile ihya olmuşsa ahiri de onunla ihya olacaktır. Yeni neslin gidişatı İslami ve tevhidi açıdan yeniden kılavuz perspektiflere ve rehberi mefkûrelere ihtiyaç duymaktadır. İslami bir kimlik ve kişiliğin yeni nesil tarafından da kuşanılması amacıyla, İslam’ın ve tevhidin nasıl anlaşılması gerektiği üzerine anlayış ve üsluba dair tahliller gerekiyor. Selef-i Salihinin yolunda izler aramak icap ediyor. Fabrika ayarları her zaman en iyi çıkış yoludur.
RABBANİLİK
Allah ile beraber olmak, nefs terbiyesinin temel hedefidir. Çünkü O'nunla olunca masivaullahtan (Allah’tan başka her şey) ayrılık hasreti çekilmez. Bu mesele ilişki, irtibatlama temelinde düşünüldüğü zaman daha iyi kavranmış olur. İnsanın Allah ile irtibatı koptuğu ya da koparıldığı zaman her şeyden irtibatı kopar. Bütün sevdiklerinden de. Allah var gam yok. Allah korusun mürtedlerin durumu böyledir. Ama Allah ile irtibatı güçlenirse herkes ve her şeyle irtibatlı olunur. Allah ile irtibat hayatın manası ve temelidir. Bu durumda bütün ilişkiler, irtibatlar bu irtibata tabi kılınır. Bu urvet-ül vusqa, (Sağlam kulp)(Kur’an-ı Kerim’in deyişiyle) metin olan Hablullah'tır (Allah’ın sağlam ipi).
Rabbanilik, objektif olarak Allah'a ibadet etmede hayatı sarfetmesidir. O zaman bizim için üzülmek de sevinmek de Rabbanilik ölçülerine göre olmalıdır. Biz melek değil beşeriz. Bir beşer olarak mücadele veriyoruz. Ama beşerin heva ve hevesine göre var olan kural ve kaidelerle, örf ve adetlerle değil; Kur'an'ın kıstası, ölçüsü, bakış açısı ile hareket ederek veya o ölçüyü yakalamaya çalışmak, şeklinde bir niyet ve anlayışla cehd göstermeliyiz.
Dava Rabbani'dir denildiği zaman kastedilen budur. Bütün Ümmetsel işlerin temelinde bu anlayış yatmalıdır. Hedefler, ilişkiler, muamele şekli... Rabbanilik ölçülerini yakalamaya yönelik olmalıdır. Boyutları derinlikli olan bu uzun yolda kısa ömrüyle yolculuk edenin ömrünü bu yola uydurarak bereketlendirmesi için en azından Rabbanilik anlayışını kavramak gerekir.
Ferdi olarak değerlendirme yapıp karara varmanın hatalı olacağını kabul edecek bir perspektifle soruna yaklaşırsanız Rabbanilik ölçülerini de yakalayabilirsiniz. Örneğin; Hubeyb b. Eret’in hali... Hz. Ali'nin örneği bu çok güzel bir örneklerdir.
Diğer bir sebep de ihlas ve ilahi gayedir. Hz. Ali radiyallahu anh birini öldürmek için göğsünün üzerine çöküyor. Ama yüzüne tükürülünce hemen kalkıyor. Çünkü ilahi sebebin nefsi sebebe dönüşme korkusu vardır.
İşte görüldüğü gibi; Rabbaniliğin ne olduğunu bilmemiz ve ince ölçülerini gözetmemiz için hayatı ibadet olarak algılamak lazımdır. Bu ibadetin seyrinde; ibadeti kırıcı davranışlara düşenler için üzüntü duyulur. Ama ferdin kendi gerçek iradesini yansıtmayan; ferdin şöyle veya böyle içine düştüğü/düşürüldüğü yanlış oluşumları örfi tepkilerle karşılamak yanlış olur.
Rabbanilik; insanı, insan olarak ve Allah'a iman-inkar noktasında bakarak değerlendirilir. İnsan iradesine te'sir eden haller, bazen gerçek irade beyanını ikinci plana alabiliyor. Unutmayın ki, Allah'ın yardımı liyakat ve istidada bakar. Bu da geniş bir sözdür. Layık olmayan, müstefid olmayan, İslam nimeti gibi bir ilahi hibeye ulaşamaz. Unutmayın ki, uzun yolları, azimli ve inatçı çalışmalar kısaltır… Daha çok itinalı, düzenli kazanımlara dönüşen çalışmalar yapmak gerekir.
Kritik anlardaki bozgun alametlerinin içindeki şeytanı ve şeytanın hazırladığı tuzağı görmek ya da bilmeyerek insi ve cinni şeytanlarla gizli bir pazarlığa sürüklenmekten sakınmayı gerektirir. "Allah'ın ahlakıyla ahlaklanınız" hadis-i şerifin pratiğine gitmek, mü'min ve ümmet fertleri için bir zorunluluktur.
İlkin kendilerini, sonra toplumlarını değiştirmek için inzivaya çekilme insan tarihi ile yaşıttır.
Kafirlerin düzenlerini tebdil, tağyir, ilgaya kalkışanların, kendi nefislerindeki tebdil ve ilgayı hayda hayda yapmaları gerekir.
Müslümanlar birbirlerini yanlış anlama ve anlaşılmadan sıyrılmalıdırlar. Çünkü bunun içinde şeytanın tuzakları vardır. Birbirimizi yanlış yorumlama, yanlış tevil etme ve yanlış görmeye alışmamalıyız.
Hedef, insana ulaşmaktır. İlk merhalede yer elde etmek değil insanları elde etmektir.
Masum olmadığımızdan her birimizin sorunları sorunlu halleri pürüzleri olabilir. Her hangi bir kardeşimizden (hoş olmayan) bir şey sadır olunca, olgunlukla karşılanmalıdır. Aksaklıklar, dinleyerek ve anlayarak düzeltilmelidir.
Birlik içerisinde sorunlu insanlar veya insanların sorun tarafını, ilkin teşhis ve tespit etmek ve sorunları giderecek yöntemler lazımdır.
Elbette İslam davasını omuzlamanın bir bedelinin olduğunu takdir edip kabul etmek lazımdır. Sorumluluğa razı olmak -hele hele talip olmak- bireysel olarak bazı şeylerden yoksun olmayı bazı zorluklara katlanmayı beraberinde getirir.
Ayrıca o sorumluluğu icra ederken o makama layık olacak şekilde bir karşılık gerektir. Ancak o andan sonradır ki Allah-u Teala, o sorumluluğa talip olmak için yapılan yatırımı, o konuma sahip olduktan sonra, en iyi şekilde temsil etmek için gösterilen çabanın zor olmasının karşılığını hem dünyada hem ahirette verir.
“İnsanlar içerisindeki konumumuzun ne olacağını değil islam'a nasıl hizmet edeceğinizi düşünün” denilir.
TEBLİĞ VE TERBİYE
Terbiye mümin şahsın bina edilmesini hedef seçtiğinden çok önemlidir. Bu hedefler ve amaçlar belirli bir süreç içerisinde, teorik ve pratik olarak, bir program dahilinde bireye hazmettirilmelidir. Çünkü terbiye doğrultma, gerçeği söyleme, gösterme, ve yapmadır. Hile ve oyun ile bir insanın terbiye edilmesi mümkün değildir.
Terbiye sürecinde insan kendini açmalıdır ki tam istifade edip çabuk mesafe kat etsin. Tecrübesizlik, bilgi noksanlığı, duygusallıkla birleşirse kolaylıkla münipüle olma ortaya çıkabileceğinden bu merhale hassastır.
Herkes Allah'a hesap verme anlayışı ile çalışmalıdır. Mükafatını da ondan beklemelidir.
İslam düşünmeyi ibadet olarak bir yükümlülük haline getiriyor. Hatta bir saatlik düşünmeyi bir senelik nafile ibadete bedel sayıyor. Düşünme alt yapısı olanların düşünmesi teşvik ediliyor. Hayal kurmak düşünme ve tefekkür etme ile karıştırılmamalıdır.
Her işte maksadı anlamak, gereksiz ve vehmi yorumlar çıkarılmasının önünü kapatır. Hangi durum için kimler için ve nasıl düşünüp yorum yapılacağı anlaşılmalıdır. Bir işteki anlayış ve anlam başka zamanlarda başka işlere genellenmemelidir.
Rabbanilik bilerek ya da bilmeyerek insi ve cinni şeytanlarla gizli bir pazarlığa sürüklenmekten sakınmayı gerektirir. O halde her türlü şeytan ve şeytanın dostlarıyla her türlü şart ve zeminde mücadele gerekir. Yani açık anlamıyla "Allah'ın ahlakıyla ahlaklanınız" Hadis-i Şerifinin pratiğine gitmek, mümin ve Ümmet fertleri için bir zorunluluktur.
İyilik yapmak için yapılan bir işte yanlış bir neticeye gitmek bazen isabet etmemektir. Önemli olan hatanın ihanete, ihanetin nifaka, nifakın ise irtidata döşnüşmesini engellemektir.
MUSİBET
İbadet edasının nefse zor gelmesi, musibet olarak değerlendirilmelidir. Cihad farziyetinin yerine getirilmesi durumunda karşılaşılan zorlukları musibet olarak değerlendirmek yanlışlığa götürür. Bu ibadetin nefsin hoşuna gitmeyen zorluğudur. İbadetin zorluğu ile musibet arasındaki farkı görmek lazımdır. Verilenler, çekilen eziyetler, cennet karşılığında Allah'a veriliyor. İbadetin nefse ağır geldiği biliniyor; ama musibet değildir. Musibet sıkıntısı önceden bilinmez, aniden içine düşülür. Musibet geldiğinde sabretmek; musibet sıkıntısını sevaba maliyet yapar.
Musibetin, beklenilmeyen bir anda ve ani gelmesi mü'mini sarsar.
Eğer ani ölüm, mü'minleri -Allah korusun- hazırlıksız ve kötü bir halde yakalarsa onlar için son musibet olur.
İSAR
Mü'minlerin önemli vasıflarından biri isar, yani diğergamlıktır. Yani başkalarını kendine tercih etmektir. İsar fedakarlıktan ayrı ve ondan daha büyük bir şeydir. Fedekarlık ve isar İslam tarihi boyunca Müslümanların ulaşması gereken hedef, makamlar olmuştur. İslam fedaileri ya fiilen ya da arzu ve temenni olarak bu makama ulaşmaya çalışmışlar. Başta peygamberler olmak üzere muvahhidler, mücahidler, İslam için hayatlarını ortaya koymaktan çekinmemişler. İbrahim aleyhisselam tevhid dini için ateşe atılmaktan çekinmemiş, tereddüt etmemiştir. Fakat ateş ona gül bahçesi olmuştur. Yunus aleyhisselam karanlık gecede denizin karanlığına atıldığında mü'minlerin tevhid dini için ölüme razı olmaları ve fedekarlıkları, Ashab-ı Kehf'in zalimleri ebediyen terk edişi Kur'an'da zikredilecek kadar büyük olaylardır.
Büyük düşünün, fedakarca düşünün, diğergam düşünün büyürsünüz, kıymetlenirsiniz. Büyük davalara kalkışan insanların hayat çizgisi böyledir. Çok tehlikeli olmasına rağmen zafer ve kurtuluşla sonuçlanmıştır.
Bu adeta şaşmaz tarihi bir seyir izler.
Zor zamanlarda davasından taviz vermeyen kişiler düşmanları tarafından bile övülür. Davasından taviz verip kendi düşmanının hizmetine girenler hizmetine girdikleri kişiler nezdinde bile, aşağılık olarak görülür. Tarihte de günümüzde de bunun örnekleri çoktur.
Kafir karşısında zaaf göstermek, onların iştahını kabartır. Kafir müşfik değil, merhametsizdir.
İslam’ın ve Müslümanların ahengini yıkacak olan, sadece ihanetler değildir. Uhud'ta Müslümanların kırılmalarının sebebini görmeliyiz. Ordunun sulüsü (üçte biri ) olan münafıkların ihanetine rağmen, Müslümanlar, zafere gidiyorlar. Ama okçuların tarihi hataları Müslümanların hezimetini sonuç verdi.
KUVVETLİ MÜ'MİN, ZAYIF MÜ'MİNDEN DAHA HAYIRLIDIR
Bu hadis-i şerifi de sadece fiziki anlamda değerlendirmemek gerekir. Güç ve takat da iyi anlaşılmalıdır. Bilgi gücü, birlik gücü ve Ümmet gücü iyi kavranmalıdır. Bilgili bilgisizden üstündür. Allah'ın kulları içinde Allah'tan en çok korkan bilgililerdir. O'ndan korkmak; emir ve nehiy'lere uymakla anlaşılır.
(DEVAM EDECEK)