Büyük umutla başlayan yeni bir çözüm sürecinin maalesef ölü doğacağına dair emareler görülmeye başlandı. Gerçekten “yazık “olur. Kürtler kazanmasın diye, Türkiye’ye kaybettiriliyor. Hepimiz aynı gemideyiz. Görülemeyen ya da anlaşılamayan durum şudur. Söz konusu ettiğimiz “tarihi süreç” ya da “fırsat” denilen olay sadece Devlet Bahçeli, Abdullah Öcalan ve Türkiye ile ilgili bir durum değildir. Yüzyıl sonra Orta Doğu’da yeni bir düzen kuruluyor. Suriye önemli müttefiki olan Rusya ve İran’ın elinden çıktı. Yeni Suriye yönetiminin Dış İşleri bakanı ve istihbarat Başkanı’nın ilk ziyaretlerini Suudi Arabistan’a gerçekleştirmeleri, Suudi Arabistan’dan buraya yardım uçaklarının gelmesi bir şeylerin ifadesidir. Suriye’yi Türkiye’nin 82. ili olarak görenler büyük yanlış hesaplar yapıyor. Halep kalesine Türk bayrağı diken gencin daha orada öldürüldüğü iddiaları var. Taşlar henüz yerine oturmamış. Türkiye’ye rağmen bölge büyük değişimlere gebe görünüyor. israil, Lübnan’da ve güney Suriye’deki Dürziler’e vatandaşlık ve kimlik veriyor. Dürziler bazı bölgelere HTŞ güçlerinin girişine henüz izin vermiş değiller. (‘Dürzi’ denilen kesim, Osmanlının son döneminde Kahramanmaraş civarından Kuyucu Murat Paşa marifetiyle Lübnan’a sürülen Kürt alevilerdir. Canpolat ve Aslan aileleri gibi. Kürtçedeki derzi=iğne ya da Türkçedeki terzi kelimesinden alınma bir isimdir. Terzi Baba Dergâhı gibi düşünün.) Bu coğrafyada en doğal ve tarihsel müttefikler Türkler ve Kürtlerdir. Bu süreçte bir Türk-Kürt genel birlikteliği hem bölge şartlarına uygun hem de diğer kesimlerin de rahatlıkla kabulleneceği bir durumdur. Türkiye geçtiğimiz yüzyılın üstten bakmacı, yok sayıcı tavrıyla hareket ederse daha farklı bir sonuçla karşı karşıya kalma ihtimali yüksektir.
Geçen hafta yüz yılın fırsatının heder edilmemesi amacıyla yazdıklarımıza ilaveten bu hafta, Türklerin ve Kürtlerin daha müreffeh ve sorunsuz bir ortak gelecek için daha dikkatli adımlarla bu tarihi fırsatı değerlendirmeye dönük projeye sahip çıkmaları konusunu işleyecektik. Nasıl bir toplum mühendisliği işletildiyse bir hafta içinde Türkiye’nin ani bir tavır değişikliğine itildiğini üzülerek müşahede etmek zor olmadı.
EĞER TAKTİK DEĞİLSE TÜRKİYE HESAP HATASI İLE TUZAĞA ÇEKİLİYOR OLABİLİR!
Esad’ın beklenmeyen düşüşü ve kaçışı, Rusya’nın, İran’ın ve İran’a bağlı asimetrik güçlerin Suriye’den çekilmeleri ve denklemden düşmeleri (şimdilik); bunlara ilaveten Amerika’nın Suriye’den çekilebiliriz iması, Türkiye’nin daha önce tasarladığı projeden değişikliğe gitmesi yönünde belirtiler gösterdi. Bundan önce Devlet Bahçeli’nin Abdullah Öcalan’ın meclise çağrısıyla başlayan pkk dâhil bütün Kürtlerle Türkiye’nin yeni bir süreci başlatma projesi bu değişikliklerle beraber; “pkk’nın silahı bırakıp devletin adaletli kucağına dönmesi” ile özetlenecek doksanlı yılların Genelkurmayının klasik basın açıklamasına dönüştü.
Muhtemeldir ki birileri AK Parti üzerinden Sayın Erdoğan’ı ve bürokrasisini de bu meseleyi ‘Bahçeli’nin ön plana çıkması’ ve bu durumda da kendisinin zayıflayacağı şeklinde bir takım yönlendirme çabalarına girişmiş ve etkili olmuş da olabilir… Çünkü bu cayma ya da önemsizleştirme durumu kendisini hükümete yakın kaynaklarda ve medyada daha fazla dışa vuruyor. Bu da ayrı bir tehlikedir. Çünkü üzerinde mutabakat sağlanmış gibi görünen tarihi büyük bir projenin partiler arası hesaplaşmalara kurban edilmesi riski de ortaya çıkar. Ayrıca herkes bilir ki bu projenin mimarı ve kaptanı ancak Sayın Erdoğan olabilir.
Öte yandan söz konusu bu denklemden düşenler ve bağlı gelişmeler, Türkiye’nin bu projeyi daha kolay ve daha düşük maliyetle uygulamasına katkı sunacak fırsatlardır. Eğer Türkiye bu hataya düşerse herkesten fazla kendisine zarar verecektir. Belki de Türkiye’ye bu aklı verenler, Türkiye’yi sinsi bir tuzağa çekiyorlar. Trump’ın Suriye’den çekileceğiz açıklaması, Türkiye’deki bazı kesimlerin YPG’nin hakkından geliriz hesabına dönüştü. Trump’ın da Orta Doğu’da bir aktör olduğu unutulmamalıdır.
NEDEN ABD ORTA DOĞUDAN ÇEKİLMEZ?
İsrail Ortadoğu’da var olduğu müddetçe, Amerika Ortadoğu’dan çekilmez. Çünkü Amerika israil’dir. israil Amerika’dır (Kolonyal dönemde Amerika’nın New Esrail ismiyle kurulduğunu önceki analizlerde paylaşmıştım. Bu birlik bugün için daha da güçlü bir gerçektir.)
Amerika’yı Orta Doğu’da tutan sebep; ne Kürtler ne IŞİD ne NATO ne de Türkiye, Irak, İran menfaatleridir. Bunların hepsi gerekçe oluşturan bahanelerdir. İki gerçek sebep vardır.
a - israil’in güvenliği (Çünkü israil bizzat Amerika’dır, Amerika bizzat israil’dir. Tek bedendirler.)
b- Orta Doğu’daki başta petrol gibi kaynak ve imkanlar ile, bunların intikal yollarının güvenliklerinin ve kontrollerinin sağlanması.
PKK’NİN ELİNİ GÜÇLENDİRMEDEN AMERİKA SURİYE’DEN DE ÇEKİLMEZ
1- ABD’nin, bin (1000) YPG silahlı gücünü, kendi Suriye’deki askeri gücüne eklemlediği bilgisi doğru görünüyor. Oradaki daha önce Amerika’nın 900 civarında bilinen askerinin birden bire 2 bine yükselme meselesi budur.
2- ABD Savunma Bakanlığı’nın 2025 bütçe tasarısında; Peşmerge ve Irak güçlerine 381 milyon $, PYD (DSG) içind 148 milyon dolar tahsil edildiği açıklandı. (Bu fonu ayıran ABD, PYD’yi öylesine bırakıp çıkar mı?)
3- Bazı haber kaynaklarına göre; ABD’li askeri yetkililerin, DSG/PYD’ye kısa ve orta menzilli hava savunma sistemi eğitimi vermeye başladığı ileri sürüldü. Bu kapsamda ABD’nin SDG’ye hava savunma sistemi silahları sağladığı da iddia ediliyor. Gerekçe olarak da, İran yanlısı gruplar tarafından ABD ve Uluslararası Koalisyon güçlerine gerçekleştirilen saldırıları gösterilmiş.
5- Amerika Kobani’de büyük bir askeri üs inşasına başladı.
6- Görünen o ki; 2000’li yılların başında Irak’ta Saddam Hüseyin’in devrilmesiyle başlayan süreç ne ise aynısı Suriye’de gerçekleştirilecek. Bu bağlamda Pkk’nin defacto olarak ortaya çıkan pozisyonları korunacak. Sünni ve Alevi bölgeleriyle bunların ortak üst bir yönetimde temsiliyetlerine dayalı gevşek bir federatif yapı bir müddet sürdürülecek. (Bunun niye böyle olacağının geniş detayları vardır, fakat bu yazının konusu değildir. ABD’ye IŞİD artık yok haydi git diyecek bir güç maalesef yok. Zaten ABD IŞİD için gelmemişti, IŞİD’i gerekçe kılarak gelmişti ve IŞİD’in bu bahane yapısı halen Irak’ta Suriye’de muhafaza ediliyor. HOL kampı realitesine iyi bakın )
7- Amerika’nın da niyeti; Suriye Kürtleriyle Türkiye arasında, tıpkı Irak Kürtleriyle Türkiye arasında oluşturulan ilişkiye benzer bir ilişki kurulması, eğer çıkılacaksa da, kendi Suriye’deki fonksiyonunu Türkiye’ye devrederek görünüşte çıkması şeklinde hesaplanmaktadır. Trump’ın Türkiye’ye yönelik söylemleri de bu niyete matuftur. Pentagon ve dışişleri Bakanlığının da bu yönde beyanları söz konusudur. Daha önce ABD’nin Türkiye ve SDG arasında arabulucu tarzında girişimlerinin olduğu taraflarca beyan edilmişti. (2000’li yılların başında Irak’taki Saddam Hüseyin rejiminin düşmesi ve Irak Kürtlerinin mevcut statüsel durumları konusunda Türkiye’nin ilk etaptaki tavırları söylemleri hatta girişimleri; bugünkü Suriye’ye yönelik olan tavır ve tutumlarıyla örtüşmektedir. Fakat geçen süre Irak Kürtlerinin Türkiye için bir tehdit ve tehlike olmadığını gösterdiği gibi bu durum Suriye’deki Kürtler için de geçerlidir. Türkiye’nin Suriye Kürtlerini hatta bütün Kürtleri PKK’ya indirgeyip terör ile mücadele tarzı bir ilişki geliştirmesi hem gerçekçi ve sürdürülebilir olmayacak hem de uzun vadede Türkiye’de sıkıntı çıkaracaktır.
Tekrar konuya dönecek olursak; Türkiye’nin Kürtlere yönelik bu projesinin engellenmesinden israil’in de kokusu geliyor. israil asla yanı başında güçlü bir Türkiye’yi istemiyor. Özellikle son süreçte Türkiye’nin, Davut koridorunda önü açılan israil’in karşısına çıkması, manipülasyon ustası olan israil’in manipülasyonsuz kalmayacağının sinyallerini veriyor.
Bunu da özellikle YPG (SDG) yapısının zayıf ve çaresiz kaldığını göstererek, Türkiye’nin bir müdahale iştah ve iştiyakını tetiklemeye ve Türkiye’nin fiilen içine düştüğü bir çatışmayı Türkiye’nin içlerine doğru sıçratmaya yönelik bir durum seziliyor. (Görüldüğü kadarıyla YPG de bu rolü istekli veya isteksiz oynuyor.) Çünkü YPG/SDG’nin şu anda 100.000 civarında silahlı unsurunun olduğundan bahsediliyor. 140 bin civarında olduğunu ileri sürenler de var. Velev ki Türkiye’nin dediği gibi 75.000 olsa bile…
Oysa Suriye merkezi hükümeti olarak bilinen HTŞ’nin mevcut silahlı unsuru 15.000 - 25.000 civarındadır. DSG/ YPG’ nin elinde Amerika ve Rusya’dan kalma çok daha güçlü silahlar da mevcuttur. Öyle anlaşılıyor ki; israil, Türkiye ve SDG’nin dolayısıyla SDG üzerinden diğer Kürtlerle çatışmasını sağlayarak; Kürtleri tamamen kendisine yaklaştırmak ve Ortadoğu’da kendisine müttefik yapma, müttefik olmayacaksa da en azından kendisine bir kalkan, bir tampon bölge olma niyeti sezilmektedir. İŞTE KÜRTLERİN VE TÜRKLERİN DİKKATLİ OLMALARI GEREKEN EN ÖNEMLİ HUSUS VE BU YAZININ DA EN ÖNEMLİ ANA KONUSU BURASIDIR.
israil Türkiye’de aynen Irak ve Suriye’dekine benzer bir şekilde bir iç çatışma çıkması ve tıpkı Suriye’de olduğu gibi Türkiye’deki Kürtlerin de defacto bir pozisyon kazanmasını, İran’da olmasından daha fazla istemektedir. Çünkü İran için de böyle bir iç çatışma süreci hesaplanmaktaydı. Fakat son Suriye olaylarından sonra, İsrail, Türkiye’yi İran’dan daha yakın bir tehdit olarak görüyor.
Asıl hile buradadır. Ne Amerika buradaki kazandığı pozisyondan kolay kolay vazgeçeceğe benziyor ne de Suriye’de Pkk, HTŞ gibi henüz istikrar sağlayamamış bir yapı karşısında teslim bayrağı çekeceğe benziyor. ÖSO ya da Suriye Milli Ordusunun Türkiye’ye vekâleten SDG ile çatıştırılması orta ve uzun vadede Türkiye’ye bir kazanç sağlamaz.
Elbette ki Türkiye’nin Suriye’ye yardımcı olması, yeni hükümetin istikrar bulmasına yönelik katkı sunması çok önemli ve elzem bir durumdur. Lakin Türkiye’deki ve Suriye’deki Kürtlerle uyum içinde bu işi yapması Türkiye’nin lehine, israil, Batı hatta İran gibi oluşumların hedeflerinin aleyhinedir. Kürtler Pkk’den ibaret değildir.
Ayan beyan görüldüğü üzere Irak’ta ve Suriye’de Kürtlerin lehine ortaya çıkan bu defacto durumun tekrar Saddam ve Esad dönemi benzer bir yapıya dönüşmesini kimse beklememelidir. Tekraren söylüyoruz ki Türkler ve Kürtler Orta Doğu’daki en doğal müttefiklerdir, bunun aksi tavır ve tutumlar sahibine zarar verir.
Sonuç: Türkiye Devlet aklının bu girişimi başlattığı süreçteki gerekçeler aynen geçerlidir. Sürecin ilerletilmesi için şartlar daha da elverişli bir durumdadır. Büyük faydalar küçük hesaplara kurban edilmemelidir. Türkiye hem Irak, Suriye, İran’daki bütün Kürtleri hem de kendi içindeki bütün Kürt kanallarını muhatap alacak bir proje ile rahmetli Özal’ın Türk- Kürt Federasyonu dediği olayı gerçekleştirilebilirse İslam âlemi içindeki ümmete giden yolda da büyük bir adım atmış olur.
Eşya aslına meyyaldir. Yukarıda anlatmaya çalıştığım Türk ve Kürt birliği, aşağıda Osmanlı resmi ders kitapları kaynaklarında; Osmanlı’da Kürtler ve Kürdistan müfredatı ile verilmektedir. O yüzden yukarıda anlattığımız şeyler hayal ya da çok zor şeyler olarak görülmesin. Bunlar KADİM MAZİMİZDEKİ REALİTELERDİR.
(Ne süreci, hangi süreç? PKK silahları bırakıp teslim olsun, diyenler; ya çevrelerinde olup bitenleri göremeyenler ya da bu işten rahatsız olanlardır.)
Vesselam…
Görsel Kaynakları:
Foto 1-: Osmanlı’da devletleri, milletleri, coğrafyaları konu alan bir ders kitabı ve bunun 84 ve 86 sayfalarında Kürtler ve Kürdistan izahatları.
Foto 2: Şeref han’a göre Kürdistan coğrafyası haritası (detayları Şerefname’de geçer)