Modern çağın en büyük buhranlarından biri, özgürlük adına kutsalların tahkir edilmesi, aile yapısının çökertilmesi ve nesillerin ahlâki savrulmalara terk edilmesidir. Batı merkezli bireyci özgürlük anlayışı, artık insan fıtratına savaş açmış durumda. Bu hengâmede, İslami ve insani değerlerin yeniden hatırlatılması ve hukuki düzenlemelerle korunması elzem hâle gelmiştir.
Bu bağlamda HÜDA PAR tarafından TBMM’ye sunulan üç önemli kanun teklifi hem dikkat çekici hem de atılan bu güzel adımlar, Batı sevicilerini ciddi anlamda rahatsız edici. Öyle ki, bu milletin Milli ve dini değerlerine adeta savaş açmış durumdalar.
Bir tarafta Batı’nın (Sevda)’sıyla Kararan Vekiller Yaz Okullarında verilen Ahlaki ve İslami derslere karşı durup çemkirenler, diğer tarafta, lağım çukurunun avukatlığını yapan lağım fareleri, artık toplumu bu pis ve iğrenç duruşları ve kokularıyla ciddi anlamda rahatsız ediyorlar.
İşte tamda bu sırada HÜDA PAR’ın Meclise sunduğu şu üç madde toplumun yaralarını saracak mahiyette önemli bir adım olmuştur.
- Dini değerlere hakaretin suç sayılması,
- Cuma namazı saatinde çalışanların izinli sayılması,
- Sapkınlık propagandasının cezalandırılması.
Bu teklifler, birer siyasi argüman olmanın ötesinde, İslami sorumluluğun ve toplumsal ıslah çabasının yansımasıdır.
1.Dini Değerlere Hakaret: Hürriyet mi, Haddi Aşmak mı?
İfade özgürlüğü elbette kıymetlidir. Ancak bu özgürlük, kutsallara saldırı hakkını asla vermez. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde dahi, “ifade özgürlüğü başkalarının kutsallarına hakaret etme özgürlüğü değildir” kararını defalarca vermiştir. Dolayısıyla HÜDA PAR’ın bu teklifi, sadece İslami değil, insani evrensel hukuk normlarına da uygundur.
2.Cuma Namazı: Dinî Bir Vecibe, Sosyal Bir Düzendir.
“Ey iman edenler! Cuma günü namaz için ezan okunduğunda hemen Allah’ın zikrine koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.”(Cuma, 9)
Bir Müslümanın Cuma namazını cemaatle kılması, bireysel değil, toplumsal bir vecibedir. Bu ibadetin huzurla ve engellenmeden eda edilmesi, devletin temel sorumluluklarındandır. Düzenleme; sadece dini bir hakka değil, aynı zamanda sosyal adalete ve iş hayatında vicdani dengeye yöneliktir.
Bugün Batı ülkelerinde dahi, Yahudilere Şabat (Cumartesi)günü veya Hristiyanlara Pazar ibadeti için izin tanınırken, Türkiye gibi %99 (yüzde doksan dokuz) Müslüman olan bir ülkede, bu hakkın tartışma konusu edilmesi dahi abes ve ayıptır.
3.Sapkınlık Propagandası: Ailenin ve Neslin Korunması
Bugün aile yapısına yöneltilen en büyük tehdit, “cinsiyetsizlik” ideolojisinin, özgürlük adı altında toplumlara dayatılmasıdır. Oysa Kur’an, neslin korunmasını temel amaçlardan biri olarak zikreder.
“Sizden önceki ümmetler içinde öyle ahlaksızlıklar yapan kavimler vardı ki, Allah onları helak etti.”
(el-A’râf, 80-84; Hud, 82)
Bu ayetler, yalnızca bireyin değil; toplumun da ahlaki bir çerçevede inşa edilmesi gerektiğini göstermektedir. HÜDA PAR’ın “sapkınlığın propagandasının cezalandırılması” yönündeki teklifi, Anayasa’nın 41. Maddesinde geçen “Aile, Türk toplumunun temelidir” hükmüyle de doğrudan örtüşmektedir.
Sonuç olarak diyoruz ki,
Kanunla Islah, Islahla Kurtuluş olur.
İslam sadece birey ahlâkını değil, toplumsal düzeni de önceleyen bir dindir. Kur’an, “emr bi’l ma’rûf ve nehy ani’l münker” görevini ümmete yükler. Bu, sadece bireysel nasihat değil, hukuki düzenlemelerle kötülüklerin önlenmesi anlamına da gelir:
“Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. Çünkü iyiliği emreder, kötülükten sakındırırsınız...”(Âl-i İmrân, 110)
HÜDA PAR’ın teklifleri, bu sorumluluğun hukuki karşılığıdır. Tekliflere karşı çıkanlar, aslında bir partiyi değil; İslam’ın toplumu koruma prensibini hedef almaktadır.
Meclis’in bu tekliflere kulak vermesi; sadece siyasetin değil, insanlığın da selameti açısından elzemdir.
Selametle kalın.