Geçen hafta bu köşemizde “Öğretmenler Günü” konulu yazıyı kaleme almıştım. Öğretmen, toplumun mimarı ve sosyal yapının mühendisidir. Öğretmen, istikbale ufuk açan mihmandar, genç kuşaklara yol haritasını çizen tasarımcı ve bireylere inandığı ilkeleri öğreten makamın adıdır.

“Yolumuzu Aydınlatan Yıldızlar” temasıyla “Peygamber Sevdalıları Vakfı” da bu yıl Hz. Musab bin Umeyr’i konu edindi. Onun için biz de öğretmenliğin önemini ve rol model olan genç sahabi Hz. Musab’ın eğitimci kişiliğini ele almak istedik.

Hz. Musab, eğitimci kimliğiyle bir şehrin kaderini değiştirdi. Kendisini ahlaki erdemlerle donatarak, mertebe-i ilimle doruklara çıkmıştır. Peygamberimiz de O’nu İslam'ı öğrenmek isteyen Yesrib şehrine göndermiş ve O’na ''İslam'ın ilk Öğretmeni'' olma ünvanını vermiştir.

Nebevi eğitimin ilk semeresi olan Musab bin Umeyr, başöğretmenimiz Hz. Peygamber'in risalet mektebinin rahle-i tedrisatından geçerek tebliğin numune öğretmeni olmuştur. Eğitim bakanımız, O’nun özgün kişiliğini, eğitim konusundaki kabiliyetini keşfetmiş ve O’nu öğretmen olarak Medine'ye atamıştır.

Başöğretmenimiz Hz. Muhammed(sav), toplumsal bilincin ancak eğitimle olabileceğini çok iyi biliyordu. Çünkü öğretmen, her şeyden evvel örnek insandır, tıpkı Mus’ab bin Umeyr gibi. Toplumu inşa eden, ruh dünyasını zenginleştiren, tahammülsüzlüğü ve şikâyeti sosyal hayatta barındırmayan, yaşadığımız çağın ruhunu anlayan, kavrayan ve içselleştiren, bizlere dinamizm, cesaret ve asaleti yeniden hatırlatarak çözüm üreten mümtaz insandır.

Büyük İskender, “Babam beni gökten yere indirdi. Hocam ise beni yerden göğe yükseltti” diyerek iltifatın en büyüğünü öğretmenine ithaf etmiştir.

Nurettin Topçu hocamız da öğretmeni tanımlarken şöyle der: “Öğretmen, genç ruhları bir örs üzerinde döverek işleyen bir demircidir. Öğretmen, ruhların sanatkârıdır. Öğretmen bilen, öğreten, irşad eden, yol gösteren, terbiye eden, hülasa veli, mürebbi ve emin vasıflara sahip insan olacaktır. Ruhların mürşidi, hayatın nazmı ve istikbalin en emin kefili olacaktır.“

Musab bin Umeyr, günümüzün genç eğitmenlerine örnek bir rol modeldir. O İslam tarihinin en genç eğitmenidir. Bilgiyi nasıl özümsediğini, pratize ettiğini bize gösteren en büyük örnektir. O bir adap, üslup, empati ve nezaket abidesidir.

O’nun şahitliği sadece sloganlarda saklı kalmamış aksine hayatına aksül amel etmiş, iman kardeşliğiyle beraber “biz” olmanın bilincine varmış ve Kur’an’ın yaşayan şahitlerinden olmuştur. Vahyi kavramış, vahyin öğretileriyle bilgisine zenginlik katmış ve gençlere öncülük etmiş bilgi sahibi bir şahsiyettir.

Yesrib; ses verdi, bir hoca talep etti. ‘Biri gelsin bize din öğretsin’ dedi. Resulullah onlara Mus’ab’ı gönderdi. Kur’an okudu. Kur’an öğretileriyle bir doktor gibi insanları muayene etti, davasını anlattı. Resûlullah’ı anlattı. Kızmadı, kızana küsmedi. Sabretti. Bir daha bir daha anlattı. Tehdit edene; “Hele biraz otur! Sözümüzü dinle dedi.” Elini kılıcının kabzasına götürenlere bile ayet okudu. O, eğitim faaliyetini sürdürürken kimse bir yıl sonrasını tahmin bile edemiyordu. Zira çöl meyveye durdu, kayalardan pınarlar fışkırdı. Ölmüş kalpler onun tatlı dili ile hayat buldu. Yüzyıllarca savaşan iki kabile kardeşlik nağmelerini çalmaya başladı.

Yesrib, artık İslam diyarı değil, İslam’ın merkezi idi. O’nun çalışmaları kısa zamanda sonuç vermişti. Peygamber’inin yüzünü güldürdü. Mazlumlara sığınak buldu.

O, tek kişilik bir ekipti. Tek başına çalıştı. Hiçbir imkânı yoktu. Özel bir eğitimi de yoktu. Gönülden konuştu. Gönüllere girdi. Büyük düşündü, büyüğü başardı.

O, Yesrib’i münevver hale getirdikten sonra çok yaşamadı ama himmeti asırlara yayıldı, kıyamete kadar silinmeyecek bir iz bıraktı. O’nu Allah sevdi. Allah’ın Peygamber’i sevdi. Mü’minler sevdi.