Son yüz yıldır İstanbul’a yapılan ihanetler başka hiçbir şehre yapılmamıştır...

Evet, Avrupalılar İkinci Dünya Savaşı’nda düşmanı olduklarının şehirlerini yakıp yıktılar… ABD, Hiroşima ve Nagasaki şehirlerine atom bombaları attı. Soykırımcı israil, iki yıla yakındır Gazze’de taş üstünde taş bırakmadı. Başka şehirleri de sayabiliriz... Ama bu kötülüklerin hiçbiri İstanbul’u yönetenlerin İstanbul’a yaptıkları ihanet kadar büyük değildir. Haklı olarak, “İstanbul, anılan şehirlerden hangisi kadar tahrip edilmiştir ki, böyle bir karşılaştırma yapıyorsunuz?” diye soruyorsunuzdur… Çünkü andığımız o şehirleri düşmanları yakıp yıkarken, İstanbul’a da ona âşık olduklarını iddia edenler ihanet ettiler ve ediyorlar. Görece olarak adil geçen birkaç dönemi dışta tutarsak İstanbul, yüz yıldır kendisine âşık olduklarını iddia eden yöneticilerinin ihanetlerine karşı yaşam mücadelesi vermektedir.

Kim ve kimden olursa olsun, her haine ve ihanetin her türlüsüne karşı olanları tenzih ederek söyleyelim ki, İstanbul’a ihanette İstanbulluların da payı az değil… Dolayısıyla İstanbullular da bu ihanette suç ortağıdırlar.

Bunun içindir ki, sorumuz ve sorunumuz, İstanbulluların İstanbul’u hainlerinin pençesinden kurtarma erdemine sahip olup olmadıklarıdır.

Cevabını bilmek için yüksek tahsil sahibi olmak gerekmiyor. Allah’ın verdiği aklı yerli yerinde kullanmak yetiyor. Fakat çoğunluğun adaletin değil, ihanetin yanında omuz omuza olduğunu görüyoruz.

Şimdi tecahülü arif yapıp, “kimdir bu hainler?” diye soruyor olsanız bile, hepiniz onları biliyor ve tanıyorsunuzdur, hem de adınız kadar… Madem girdik, gazaba uğrayabileceğimize inat, adlarını da söyleyelim artık… İstanbul’a ihanetin abidesi şüphesiz ki, CHP’dir. Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte CHP’nin İstanbul’un yönetimini gasp etmesi, Haçlıların Endülüs’e, Kudüs’e ve herhangi bir Müslüman şehrine girmeleri gibi olmuştur. Gerisini siz düşününüz… Gasp dememiz, sakinlerinin iradesine başvurmamaları nedeniyledir. Çok partili döneme geçilince, İstanbul’un yönetimi de partiler arasında el değiştirdi. CHP’nin ihaneti 1990’lı yıllarda ayyuka çıkmış idi ki, CHP’nin elinden alan ise Refah Partisi’nden seçime giren Recep Tayyip Erdoğan idi. Görece olarak adil olmasını İstanbullular misliyle ödüllendirdiler ve kurucusu olduğu AK Parti’nin adaylarını da seçtiler. Ancak AK Parti de zamanla adaletten uzaklaştı ve bizzat kendi ifadeleriyle İstanbul’a ihanet ettiler. İstanbullular da doğal olarak bu ihaneti cezasız bırakmadı ve emanetlerini CHP’ye verdiler. Yani İstanbul’a ihanetin kitabını yazan CHP’ye… Bir defa seçtiler, yetmedi, ikinci kez de seçtiler. Sözün burasında, “İmamoğlu, ilk döneminde taş üstüne taş koymadığı ve hatta hazır aldığını da hakkıyla ve layıkıyla değerlendiremediği halde neden ikinci kez seçildi” diye sorarsanız cevabı, AK Parti’nin yanlışlarının ısrarındadır. Çünkü İstanbul’a ihanet edenler, adalete teslim etmek yerine korundular. CHP de yönetimi alır almaz, ihanetine kaldığı yerden devam etti... Ve her ikisi de ihanetlerinin hesabını vereceklerine, birbirlerini ihanetle suçluyorlar.

Sonuç olarak kimilerinin ihaneti itiraflarıyla ve kimilerinin ihaneti de devletin ilgili kurumlarının tahkikiyle sabit olduğuna göre İstanbulluların da ayrım yapmadan, bütün bu yapılanlara karşı omuz omuza mücadele verme erdeminde bulunmaları gerekmiyor mu? Ama hayretle görüyoruz ki, İstanbullular, emanetlerini kurtarmanın mücadelesini vereceklerine, çoğu “kendi” hainlerini korumayı ve hatta etrafında etten duvar olmayı tercih ediyor. Hem de bunun ihanet suçuna ortaklık olduğunu bile bile.

Selam olsun emanetlerine sahip çıkan İstanbullulara…