Amerika’nın ekonomik karnesi o kadar kötü durumda ki, bunu normale döndürmek için Trump’ın yeni bir işgale, hatta bölgesel ciddi bir savaşa ihtiyaç duyduğu artık netleşmiş gözüküyor.

Silah satışını kat kat artırmadan bu Deccal imparatorluğunun çöküşünü durdurmak imkânsız. Bunun için bir dünya savaşı değil ama birkaç bölgede birbiriyle kopuk savaşlar olmalı.

Çin yayılmacılığı bölge ülkeleri için bir güvenlik tehdidi olarak algılanmasa da Tayvan’a saldırması ister istemez onların silahlanma yarışını körükleyecektir.

Ukrayna Rusya savaşının Avrupa ve Moskova açısından çok yönlü etkileri ortada.

Ancak ABD için en kârlı saha tabi ki petro dolar kralların olduğu saha.

Bu yönetimlerin ortak söylediği bir şey var:

“Sam Amca majesteleri! İhtiyacınız olan para neyse bunu fazlasıyla vermeye razıyız, ne tür füze, savaş uçağı filan satın almamız gerekiyorsa hepsini de alır yığarız, yeter ki buralarda yeni bir ateş yakmayın. Hatta israilinize ne düzeyde bağlanmamız gerekiyorsa onu da yapabiliriz, ne olur bölgemizdeki arı kovanlarına tekrar çomak sokmayın.”

Trump, ikna olur gibi yapıyor ama bu biatin, kasadaki deliği kapatmaya yetmediğini düşünüyor olacak ki, “hel min mezid” (daha fazla yok mu!) diyerek ısrarla İran ve Türkiye’nin de aktif hale geleceği adımlar atıyor.

İran’ın Suriye’den çıkarılıp yerine Türkiye’nin alınmasıyla, iki ülke arasındaki ilişkilerin soğuyacağı zaten belliydi. Bununla beraber, Suriye’yi de ticari ve kültürel yatırımlar dışında askeri olarak da komple Türkiye’ye teslim etmek ne Arap ülkelerinin ne de terör rejiminin kabul edeceği bir şey değildi. Bunu hatırlatmak için ilk ciddi uyarı geçen günlerde Hama askeri üssüne yapılan saldırı ile verildi.

Türkiye’ye böylece made in USA olan ultra bir “green card” sunuldu ve muhtemelen şöyle denildi:

“F35 veya başka listende ne varsa, elindeki avucundaki parayı bize ver sana teslim edeceğiz. Onlarla gül gibi sağlam bir şekilde geçinip gidersin. Bunun karşılığında Yunan vızıltısı da kesilecek, İran’a da siyah gözlükle bakacaksın, Kandil’dekiler senin olacak, PYD bölgesiyle ilgili endişelerin giderilecek. Yalnız bunun karşılığında Suriye’de israili rahatsız edecek bir askeri varlığın bulunmayacak. Şam’da cami yap, eski camilerin halılarını ser, alt yapı üst yapı biraz uğraş, mültecilerinden kurtul, turistik turlar düzenle, kahve iç, fotoğraf çektir bunlar sana yeter.”

Bu ihtimal doğrulanırsa, Türkiye’nin ihraç ettiği Siha’lardan kazandığı para, haliyle “stratejik müttefik” olan ABD’ye altın tepside sunulmuş olacak ve içerdeki ana muhalefet de birkaç parçaya ayrılıp kendilerine “bay bay” yapılacak. Demlikteki kaçak çay da yerli çaya karıştırılıp beka sorunu dondurulacak.

İyi de Türkiye’nin vereceği para, büyük şeytanın sabah kahvaltısına yetmez. Bunun için İran’lı senaryo şart.

Tahran’ın füzeleri Washington’u değil en fazla Tel Aviv’i vurabildiğine göre bunun için bir kere bölgeyi hava savunma sistemleriyle doldurmak lazım. O yüzden komşulara “pamuk eller yine cebe” denecek.

Peki bölgedeki Amerikan üsleri de İran’ın doğal hedefi olacağına göre Suudi’ler öyle Trump’a söz verdikleri bir trilyon dolarla kurtulacaklar mı?

Lâ yâ habibi! Lazim çok trilyon fülüs çoook!

Ve Katar, Bahreyn, Kuveyt, BAE, Umman hepsi kesenin ağzını öyle böyle değil sonuna kadar açmış olacaklar.

Türkiye; “İran’ın Kürecik ve İncirlik gibi üs bölgelerine yönelik tehditleri angajman ihlali sayılacaktır” deyince eh herhalde siyonist rejim de; “Türkiye ile ilişkilerimiz gayet iyi..” deyiverecek.

Farzedelim ki bu komplo teorisi fazla fantastik ve Türkiye de eskisi gibi öyle aşırı Amerikan bağlısı/bağımlısı değil. (mi acaba!?)

Eee ne yapacak o zaman?

Suriye’de Netenyahu ile yani NATO’da ortağı olan ABD ile mi kapışacak?

İçerde muhalefetin büyümesine göz mü yumacak?

Kandil ve PYD’den vaz mı geçecek?

Bunlar da hiç gerçekçi gelmiyor.

Kaldı ki İran’a yönelik bir Amerikan saldırısı asla Çin, Rusya gibi ülkelerin Tahran ile beraber hareket edeceği kıvamda olmayacağı için hiç kimse çok fazla etkilenmeyecek. Hem İran da vereceği küçük çaplı zararla böylece son zamanlarda yıpranan imajını düzeltme imkânı bulacak.

Yok daha neler mi?

Atın fava bekleyin demeyeceğiz ancak çatırdayan mevcut küresel düzeni ne Grönland kurtarabilir ne de Ukrayna’nın zengin maden yatakları.

Bunun için yukardaki düzenekten başka çareleri var mı? Küçücük Gazze’nin, daha önce dümdüz edildiği halde tekrar tekrar bombalanmasıyla ve vahşet üstüne vahşet görüntüleri ile korkutulan dünya halklarının da artık bir şeylere ikna edilmesi gerekmiyor.

Fakat tabi ki sonuçta hileleri dağları yerinden oynatacak da olsa Allah-ü Teala’nın hesabı elbette ki bütün bunların üstündedir.

Mevlâ görelim neyler neylerse güzel eyler.