Batı Dünyası’nın emperyalist müdahalelerine uğramakta olan İslam Coğrafyası’nda başdöndürücü gelişmeler yaşanıyor.

Adı konmamış bir savaşın içinde olan Coğrafyamızda Trump-Netanyahu ikilisi akılalmaz denilen projelerini uygulamak için yeni ve daha büyük vahşetlere imza atmaya hazırlanırken bölge ülkelerini de kendi kısır iç çekişmeleriyle meşgul etmeye çalışıyorlar.

Yaşanan trajedinin yanında hiçbir anlamı olmayan Mezhep kökenli çatışmaların gölgesini koyulaştırma gayretleri sürerken Siyonistler; Suriye, Lübnan ve Filistin’deki işgallerini devamlı kılmayı hedeflediğini artık gizleme gereği de duymuyor.

Katil Netanyahu, yaptığı açıklamada "israil'in Suriye'nin güneyinde Suriye ordusunun varlığına müsamaha göstermeyeceği" ve "bölgenin askerden arındırılmasını" talep ediyor.

Bir işgal ancak bu kadar pervasız olabilir.

Coğrafyamızın toprakları sahiplerinden gasbedilirken onları da mezhep kavgalarıyla meşgul etmek elbette bir zeka işidir.

Yoksa toprakları işgal edilirken mezhep kavgalarıyla meşgul olmak zeka kıtlığı mıdır, hangisi olduğunu akıl sahiplerinin takdirine bıraktıktan sonra mezheblerin Direniş Potasında nasıl eridiğini şu örnekte görmek mümkün.

Siyonist işgal rejiminin ‘Ateşkes’ sözü verip rahat hareket etmesini sağlayarak şehid ettiği Şehid Hasan Nasrallah’ın cenaze merasimi Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta düzenlendi.

Dünyanın 79 ülkesinden, birbirinden çok farklı kesimlerin, ideolojilerin ve hatta inançların temsilci gönderdiği Şehid Nasrallah ve Safiyüddin’in cenaze merasimi bir taraftan gövde gösterisine dünüşürken bir yandan da işlenen tema yönüyle çok ilginç bir noktaya parmak basıyordu.

Merasimde dikkat çekici yönlerden biri şüphesiz oluşan kalabalıktı. Bir milyondan fazla insanın katılım gösterdiği söylenen merasimde Latin Amerika ve Afrika dahil olmak üzere dünyanın bir çok bölgesinden insanlar (aslında) Siyonist vahşete ve işlenen cinayete reddiyede bulunmak için toplandı.

Bundan da önemlisi; merasimde kullanılan ana tema idi.

Merasimin teması, belirlenen ve sık sık dile getirilen “Ahdimize bağlıyız!” ifadesiydi.

Sanırım Beyrut’ta düzenlenen cenaze merasimine damga vuran tema bu slogan idi.

Bu ifade aslında bir meydan okuma, bir öfkenin dışa vurumunun göstergesiydi adeta.

Siyonist işgal rejimini hedef alan bu öfkenin benzerini Filistinli mahkumların salıverilmeden önce işgal zindanlarının duvarlarına yazdıkları mesajlarda görmek mümkün.

Siyonist basının haberine göre Filistinli esirler, Ketziot Hapishanesi'ndeki hücre duvarlarına İsrail'in geçen haftaki esir takasında mahkumlara zorla giydirdiği Sion (Davud) yıldızlı uygulamasına cevap niteliğinde yazılar yazdı.

Filistinli mahkumların duvarlara “Unutmayacağız, affetmeyeceğiz ve diz çökmeyeceğiz" ve "Hepimiz şehit olarak öleceğiz" ifadelerini kazımaları siyonistleri oldukça rahatsız etmiş durumda.

Filistinli Müslümanların zindan duvarlarına kazıdıkları bu yazı ile Lübnanlı Müslümanların merasimde kullandıkları “Ahdimize Bağlıyız!” ifadeleri arasındaki Direniş Ruhu’nun ayniyeti bu iki kesimin aynı potada eridiğini ve aynı hedefe kilitlendiğini gösteriyor.

Yani Direniş yekvücut olmuş, sıra ümmette! Diyebiliriz.