Akşam haber kanallarına bakıyordum. Tartışma programlarından birinde köşe başlarını tutmuş ve halkın zihnini şekillendirme görevi verilmiş biri, İran Cumhurbaşkanı’nın Türkçe konuşması üzerinden İran'daki “Türklük Bilincinden” bahsediyordu. “Türklük Bilinci” derkenki imanının heyecanından, etnisitesine karşı duyduğu derin inancını, diğer milletlere karşı üstenci bakışını, farkında olmadığı ırkçılığının ulaştığı seviyeyi görebiliyordum. İçimden “değer mi?” dedim. Gerçekten bu tür bir felsefenin veya karşıtının bir değeri var mıdır acaba? “Karşıtı” diyorum çünkü o “Türklük Bilinci” diyorsa bir Kürd de hemen etki-tepki üzerinden “karşıtından” yani “ Kürtlük Bilincinden” bahsedecektir. Çünkü bilinenin aksine, ırkçılık, her zaman karşıtını oluşturduğundan oldukça bölücüdür. Peki değer mi? Bunu ölçmenin en kolay yolu, bu felsefelere mezardan bakma tekniğini geliştirmektir. Kendinizi ölmüş ve mezara girmiş olarak düşünün, sonra mezarın içinden zihinsel olarak yaşadığınız hayatınıza dönüp “Türklük Bilincinizin”, “Kürtlük Bilincinizin”... değerini ölçün. Mezardan kendinize “değer miydi?” diye sorun.

Kainat gerçekten çok büyük. Bir gezegen olarak bütün Dünya, hatta Güneş Sistemi, hatta devasa Samanyolu Galaksisi, bu büyüklüğün içinde bir “hiç” değerindedir. Bizler, varlığın içinde bir toz tanesi değerinde olmayan dünyanın içindeki toz parçalarıyız ve suni olarak oluşturduğumuz ırklar üzerinden tüm varlığın hayat felsefesini bir ırkın içine gömme küçüklüğünün içinde kaybolabiliyoruz. Oysa felsefesinin arzusunu sonuna kadar ilerletme metodunu uygularsa bile, felsefesinin anlamsızlığı ortaya çıkacaktır. Gelin onun yerine biz yapalım. Diyelim ki Türkiye sınırları içinde zalimce uygulayacağı asimilasyon politikaları sonuç verdi ve ülkenin içindeki tüm renkler (Kurmanclar, Zazalar, Araplar, Çerkezler, Arnavutlar…) Türkleşti. Değer mi? Sonra Turan Birliğini sağladı. Tüm Orta Asya’nın Türk halklarını birleştirdi. Değer mi? En son Kızıl Elma’ya ulaştı ve dünyadaki farklı renklerdeki, farklı dillerdeki halkların hepsini Türk yaptı, sadece Türkçe konuşuyor hale dönüştürdü. Tüm insanlık Türk olsa veya Kürt olsa bile değer mi? Bir değer oluşur mu? Çizilen bu tablonun sonunda oluşan anlamsızlık, felsefelerinin değerinin göstergesidir zaten.

Bu mantığı bütün diğer değerlere de uygulayabiliriz. “Mal-mülk”, “mevki-makam”, “akademik dereceler”, “şan-şöhret”... Mezardan bakınca bir değerleri var mı?!

Mezardan bakınca, varlıkta, “iki rekât namazdan” daha değerli hiçbir şey yoktur. Çünkü “iki rekât namaz” var olmayı anlamlı kılar. Varlığın yaratıcısı ile kurulacak irtibat, zaman ve mekanın oranı içinde bir hiç ederinde olan hayatı, sonsuz bir anlama boğar. Hayatımızı anlamlı kılacak başka da hiçbir şey düşünemiyorum.

İki rekât namaz; kıyamdır, rükûdur, secdedir. Bu varlığın içinde, gözleri açık olmanın şükrüdür.

İki rekât namaz; yoldaki bir taşı kaldırmaktır, o yolda yürürken gördüğün, bir yükün altında sırtı bükülmüş hamalın yükünü hafifletmek için uzatılan eldir.

Gündüzünde mazlumun imdadına yetişmektir iki rekât namaz. Gecesinde ise, rızasını umduğunun sevgisinin hasretinden gözlerinin kanallarını sulamaktır. Yapılan bir iyiliği gördüğünde, gözlerden akan yaşlar, iki rekât namazdır.

İki rekât namaz; asimilasyona, zulüm olduğu için karşı çıkar. Irkını kayırmaz, diğer ırklara efendi kılmak için mücadele etmez. İki rekât namaz; adalettir, huzurdur, güvendir. Kendisi için, kendi ırkı için istediğini, iki rekât namaz kılan her kardeşi için istemektir.

İki rekât namaz; ayrıştırmaz, zıt kutuplara fırlatıp, karşı karşıya getirmez. Rengine, diline bakmaz. Öteki kılmaz, küçümsemez. Kendisini efendi, kardeşini maraba gibi görmez. Sevgiyle bakar ve sadece önünde secde ettiği Yüceler Yücesi’nin rızasını diler.

Rabbim! bizi; “Namaz kılanlardan değildik, yoksulları da doyurmazdık” (Müddessir Süresi, 43-44) diyenlerden eyleme!