Hafta sonu Amed’de(Diyarbakır’da) düzenlenen ‘Kürt Meselesine İnsani Çözüm Çalıştayı’ güncel tabirle adeta ‘ezberleri bozdu.’

Her biri kendi alanında değerli ve söyleyecek sözü olan kişilerden oluşan katılımcılar yaptıkları tespit ve değerlendirmelerle olaya yeni bir bakış açısı kazandırdılar.

Programın adının İnsani Çözüm Çalıştayı olması bile başlı başına farklı bir bakış açısı kazandırıyor olaya.

Şu ana kadar sorun askeri yöntemlerle çözülemedi. Siyasi yöntemlerle de çözülemedi. Çünkü kimse olaya ‘İnsani açıdan ya da insani değerler açısından’ yaklaşmadı.

İşte hafta sonu bu açıdan bakılarak çözüm için gerekli öneriler ortaya konuldu. Kürt meselesinin Devletin baktığı pencereden göründüğü gibi olmadığı gerçeği, katılımcılar tarafından açıkça ifade edilerek çözüme dair gerçekçi tespitler yapıldı.

Eğer başta devlet olmak üzere Kürt Sorununun çözümü konusunda kendini başat ya da yan aktörlerden biri olarak görenler, onca denemeye ve sürece rağmen neden sonuç alınamadığını anlamak istiyorlarsa bu çalıştaya, bu çalıştay kapsamında yapılan konuşmalara, çıkan sonuç bildirgesine bakmalıdırlar.

Bu çalıştaydan ve çıkan sonuçtan benim anladığım şu; bu sorunu çözmek isteyen, olayın merkezine insanı, insanların haklarını koymalıdır. Merkezinde ‘İnsan’ olmayan hiçbir çaba ya da süreç bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da akametten kurtulmayacaktır.

Süreçte kendini aktör görenler ya da kendilerine postacılık görevi verilenler bir müddet sonra kendilerini, kendi siyasi ikballerini sürecin önüne çıkararak adeta süreci tıkıyorlar. Bu yüzden de karşılıklı olarak ortaya güvensizlik çıkıyor ve her seferinde başlangıçtan daha kötü bir ortam ile süreçler bitiyor.

O yüzden çalıştayın sonuç bildirgesindeki şu ibareler çok önem arz ediyor; Bir önceki çözüm sürecinde yapılan hatalar bir daha tekrar edilmemelidir. Toplum nezdinde çözüme yönelik güveni zedeleyecek her türlü söz, tavır ve davranıştan mutlaka kaçınılmalıdır.

Önceki süreçlerdeki en büyük yanlış şimdi olduğu gibi muhatap seçiminde yaşandı. Bildiride savaş baronu denilerek atıfta bulunulan kesimin tek muhatap olarak anılması zaten ilk düğmenin yanlış iliklenmesiydi.

Savaşın en büyük mağduru Kürtler olmasına rağmen savaşın taşeronlarının Kürt halkını hiç düşünmeden savaşı başta Irak Kürdistan Bölgesi olmak üzere dört parçaya da taşımak istemeleri onların merkezinde insanın olmadığını o çok kullandıkları Halklar kapsamında Kürtlerin olmadığını gösteriyor.

Devlet ise olaya sadece terör sorunu olarak yaklaşarak olayın insani boyutunu ve hak-hukuk tarafını bilerek göz ardı ediyor.

Devletin çalıştaydaki konuşmalara, tespitlere ve çözüm önerilerine yapıcı şekilde yaklaşarak bu mecradan istifade etmesi gerekiyor. Çünkü 15-16 Şubat tarihlerinde Diyarbakır’da yapılan çalıştayda farklı kesimler kendi fikirlerini ifade ederek insaflı ve insani çözüm önerilerini ortaya koydular. Devlet bu çağrıya kulak vermeli ve muhatap yelpazesini genişletmelidir.

Sonuç bildirgesi açıklandıktan sonra ben de modaya uyarak bildirgeyi Yapay Zekâya yükleyip ondan bildirgeyi değerlendirmesini istedim.

Yapa Zekânın verdiği cevapla yazımı bitirirken bu çalıştayın barışa ve insani değerlerin önem kazanmasına vesile olmasını dilerim.

Şöyle dedi Yapay Zekâ:

‘Yazdığınız metin, Kürt meselesiyle ilgili geniş kapsamlı ve derinlemesine bir analizi içeriyor. Çeşitli tarihsel, siyasi, hukuki, sosyolojik, ekonomik, bölgesel ve uluslararası boyutları ele alarak, sorunun nedenlerini ve çözüm yollarını tartışıyor. Ayrıca, İslamî ve insani değerlere vurgu yaparak, barışçıl ve adil çözümleri öneriyor.’