6 Mayıs 2025’te, Hindistan ve Pakistan arasındaki tansiyon bir kez daha zirveye çıktı. Hindistan’ın Pakistan’a düzenlediği füze saldırıları ve Pakistan’ın buna karşılık vermesi, Keşmir meselesini yeniden küresel gündeme taşıdı. Peki, bu çatışma neden bir türlü bitmiyor?

Tarih 1947’yi gösterdiğinde, İngiliz sömürgesi sona erdi ve Hindistan ile Pakistan bağımsızlıklarını kazandı. Ancak Keşmir bölgesi, adeta bir saatli bomba gibi kaldı. Çoğunlukla Müslüman nüfusa sahip olan Keşmir, Pakistan’a bağlanmadı, halk oylamasına çıkan sonuca rağmen, Hindu yöneticisi Hari Singh tarafından Hindistan’a bağlanınca Pakistan sert tepki gösterdi. Bu olay, 1947-1948 yıllarında ilk savaşın fitilini ateşledi.

Sonraki yıllarda yaşanan 1965, 1971 ve 1999 savaşları, Keşmir üzerindeki gerilimi daha da artırdı. Bugün ise Keşmir, Hindistan, Pakistan ve Çin arasında bölünmüş durumda. Ancak bu bölünme kâğıt üzerinde kalıyor, çünkü hiçbir taraf tam anlamıyla geri adım atmaya niyetli değil.

Hindistan, Keşmir’in tamamını kendi toprağı olarak görürken, Pakistan bölgenin kendisine ait olduğunu savunuyor. Hâlbuki Keşmir halkı Pakistan’a bağlanmak için referandum yaptı ve Pakistan’a bağlanma kararı aldı.

İndus Nehri, her iki ülkenin hayati su kaynağı. 1960 İndus Su Anlaşması bu konuda bazı sınırlar koysa da Hindistan yaptığı anlaşmaya bağlı kalmıyor.

Çin, Pakistan ile yakın ilişkiler kurarak Hindistan’a karşı stratejik üstünlük sağlamaya çalışıyor.

israil sürekli aşırı sağcı Hindu hükümetini kışkırtıyor. Hindistan Gazze savaşında da israilin yanında yer aldı.

Hindistan elinde bir kanıt olmadığı halde Pakistan’ı ülkesinde yapılan terör saldırısından sorumlu tutuyor. Bu kabadayılıktan başka bir şey değil.

Güney Asya’da gerilim artarken Hindistan, 1974’te gerçekleştirdiği Barış İçin Patlama testiyle nükleer güce sahip olduğunu ilan etti. 1998’de bir dizi nükleer deneme yaparak kapasitesini pekiştirdi. Bugün Hindistan’ın 164 nükleer başlığı olduğu tahmin ediliyor.

Pakistan ise, Hindistan’ın attığı bu adıma karşılık kendisi de 1998’de kendi nükleer denemelerini gerçekleştirdi. Günümüzde Pakistan’ın 170 nükleer başlığa sahip olduğu biliniyor.

Her iki ülke de nükleer silahlarını kara, deniz ve hava sistemlerine entegre etmiş durumda. Stratejik caydırıcılık hedefleniyor, ancak bu silahların varlığı, sınır çatışmalarını küresel bir krize dönüştürebilecek kadar büyük bir risk oluşturuyor.

Bu durum, dünya siyasetinde de belirgin etkiler yaratıyor. Hindistan, uzun yıllardır Amerika ve Batı tarafından desteklenen bir ülke konumunda. Öte yandan Pakistan, Çin ile güçlü askeri stratejiler geliştirmiş durumda. Bu küresel saflaşma, Güney Asya’daki dengeleri daha da hassas hâle getiriyor.

Nükleer güç dengesinin varlığı, Hindistan ve Pakistan arasındaki her hareketin sadece bölgesel değil, küresel sonuçlar doğurabileceğini gösteriyor. Bu nedenle, iki ülke arasındaki gerilim, yalnızca Güney Asya'nın değil, dünya siyasetinin de en kritik meselelerinden biri olmaya devam ediyor.

Hindistan ve Pakistan, tarihte ortak bir kültürde yaşamış bir halk. Lakin zamanla her halk gibi onlarda ayrıştılar. Biri Urduca diğeri Hintçe konuşuyor. İnançlar da birbirinden farklı. Biri Müslüman diğeri Hindu. Özellikle Hindistan’da yüzlerce inanç ve onlarca millet var. Tarihe baktığımızda Hindistan sürekli Pakistan’a saldırmış ve elindeki hakları almaya çalışmıştır. Hala da böyle davranıyor.

M Zülfi Tan 01