Günümüz dünyasında demokrasi kavramının peşinden; insan, kadın veya hayvan hakları gibi kavramlara en çok Batılı ülkelerin jargonunda rastlıyoruz.
Öyle ki; kendileri dışındaki ülkeleri bu hususta geri kalmışlıkla, çağı yakalayamamakla suçluyorlar. Bu söyleme inananlar, Batıcılık hamlesi ile tarihlerine yabancı; Batı’nın her türlü emperyalist emellerine hizmet etmeye amade; hatta ve hatta “Batı’dan damızlık erkek getirtelim” diyebilecek kadar arsız bir hal almaktadırlar.
Oysa Batılılar, Birinci Dünya Savaşı sonrasında, kendileri için uygun gördükleri dünyayı inşa etmek için, bir diktatörlük kurup bizlere demokrasi diye yutturdular.
Örneğin; ilk etapta Cemiyeti Akvam olarak anılan Birleşmiş Milletler’e, beş daimi ülke (ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa) atayarak, bahsettiğimiz diktatörlüğün motor ülkelerini belirlediler.
Beş daimi üyenin “Veto” hakkının olduğunu hepimiz biliyoruz. Yani BM bir karar alacağında, ABD veya Çin tek başına mezkûr kararın çıkmasını engelleyebilir. Böylece haksızlığa uğrayan devlete yutkunmaktan başka bir yol kalmamış olur.
Aynı diktatöryel durum nükleer silah hususunda da hemen göze çarpıyor. Bahsettiğimiz bu beş ülkede nükleer silahlar var. Ayrıca Hindistan, Pakistan ve Kuzey Kore’nin nükleer silahlara sahip oldukları biliniyor. Resmen açıklanmasa dahi israilde olduğuna kanaat ediliyor.
Uluslararası Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşmasına imza atmayan (K. Kore imzaladıktan sonra imzasını geri çekti) nükleer silah sahibi bu dört ülke dışında, BM’nin beş daimi üyesi dâhil, pek çok ülke anlaşmaya taraf olmuşlardır.
Hâlihazırda İran İslam Cumhuriyetine saldıran israilin anlaşmaya imza atmadığını, İran’ın ise anlaşmayı onayladığını, bu arada israilin, İran’a nükleer silahlara sahip olmaması gerektiği argümanıyla saldırıya geçtiğine, ayrıca dikkat çekmek gerekiyor.
Anlaşmaya imza atan ülkeler, barışçıl amaçlarla dahi olsa kurdukları nükleer tesisleri Uluslararası Atom Enerjisi Ajansının denetimine açmak durumundadırlar.
Tam da bu noktada beş daimi üyenin diktasını hemen hissediyoruz. Çünkü anlaşmaya taraf olduğu halde bu beş ülke tesisleri denetimden muaftırlar.
Kısacası beş daimi üye, nükleer silaha sahip olmayı kendilerinde bir hak olarak görüyorlar. Ama diğer ülkeler sahip olamazlar. Hindistan, Paktistan, K. Kore ve israil zaten anlaşmaya taraf değiller. Dolayısıyla israil deklare etmese de, anlaşmaya imza atmamakla bu silahlara sahip olduğu kabul edilmektedir.
Zaten çok da önemli değil. İstediğinde ağababaları hemen ona bu silahlardan verebilirler. Yeter ki Batı’nın diktatörlüğü için Müslüman kanı akıtılsın.
Peki, adama sormazlar mı? Size niye helal de bize niye haram? Eğer bir hak bazıları için meşru diğerleri için gayrimeşru ise bunun adı dikta değil midir?
Günümüz dünyasında savaşların sonucunu belirleyen stratejik silahlardır. İstediğin kadar taktik silaha sahip ol, eğer stratejik silahın yoksa caydırıcılığın yoktur.
Nitekim bahsettiğimiz silahlara sahip olan ülkelerin, bu avantajla ideolojilerini başka ülkelere dayattıklarını görüyoruz.
Velhasıl Batı küresel çapta bir diktatörlük kurmuş durumdadır.