Avrupa’dan ve Avrupalının gözünden bakınca görünen bir Doğu yani bizim Şark var. Doğudan bakınca da görüen bir Batı... Avrupa’ya dördüncü kez giderken gördüğüm bir Batı oldu. Anlattığımız Batı’dan farklı...

Peşinen belirtmeliyim; “Mü’minler ancak kardeştir..” İnsanlar da Adem’den dolayı kardeştir. Yani bütün insanlar kardeştir.” Dedikten sonra belirtmeliyim; Batıda görünen Doğu, melûl; Doğu’dan görünen Batı ise vahşidir ki ikisi de yanlıştır.

Yeğenim Mehmet namı diğer Keleş’le Hollanda’ya doğru yoldayız. “Kitap yetmez! Buraları, görüp duymalısın, hissedip dokunmalısın” diyor.

Salgın hastalıklarla, sefalet ve iç savaşlarla nüfusunun her defasında yarısı kırılmış; Yüzyıl, Otuz Yıl, iki tane Dünya Savaşı’nı yaşamış Avrupa’nın dinamosu Almanya’dan yol alıyoruz. Yıl 2025’in Nisan’ı... Geçmişin hazin sayfalarını, kör döğüşünü, kılıç şakırtısını, kör kurşunları, kendine yetmeyen o eski aklını, o aklın tüm hafriyat ve molozlarından kurtulmuş mamur diyarlardan geçiyoruz. Bir zamanlar “..sorunların çözümünü red inkar, asimilasyon, infaz ve imhalarda..” aramış Avrupa’yı arıyorum. O uğurda nesillerini, sermayesini.. tüketmiş o mazinin esamesi okunmuyor!..

“Atalar Dini” terkedilmiş; akıl, özgür irade ve bilimin kurbanı olmuş. İsa, İncil ve mabedlere baktım... Kör tabiatın, sağır felsefenin esiri olmakla kalmamış; tekmil Sezarların dünyasına ulaşmak için her yolu meşru sayan akıl, sefih sermayenin de emrine alınmış!.. Evet!.. Böylece kendi mutlu dünyasını kurmuş!

Öteki Dünyaların keşfini, teşhis ve tahlilini yüzyıllar önce yapmış. Az dikkatle bakınca gördüm; “o mutlu dünyalarının zenginlikleri, Ötekilerin Dünyaları üzerine kurulmuş!..”

Derken; yol arkadaşım; “Hollanda’dayız..” diyor. Gördüklerimi Hollanda’da meskun, Avrupa’ya yıllarını vermiş, neredeyse şehir ve kasabalarının tümünü dolaşmış Mücahid Haksever Ustadımla paylaşıyorum. Kendisi; -fincancı katırlarını mı ürkütmüş ne bilmem ama- aşığı olduğu memleketin hasretiyle yanan düşünce mağdurlarından. Avrupa’daki İslami hizmet yapılanmalarının hadimlerinden. O bir medreseli ama mektep kültürünü de kavramış ilim ve irfan duayenlerimizden.

Batı’yı böyle bir şahsiyetten dinlemek bir ayrıcalık diyorum. Batı’daki çarkın künhüne varmış. Şaşkınlık ve hayretime şaşırıyor. “Şaşılacak bir şey yok...” diyor.

Doğu ve Batı’yı yorumluyor, anlamaya çalışıyoruz. Kimi farklı tanımlarımız olsa da ortaya bir Doğu-Batı Medeniyetleri harmanı çıkıyor.

-Avrupa; görünen o ki; Doğu’nun her şeyini anlıyor ancak sadece zenginliklerine talip. Hal bu olunca; insanımız artık kendine yük(!) Ekonomi ve sanayilerinin yükünü sırtlayan işgücümüze rağmen durum bu... Düşüncemizin mazisi onlara yaramış.

Semerkand’ı, Buhara, Harran, İsfahan, Bağdad, Kurtubaları; Kindi, Farabi’yi, Sinaları; Mevlana, Hafız, Cizirîleri... bizden çok bildiklari belli. Tabi ki bunu herkes değil, ilgili kesim biliyor hem de iyi... Mana değil, madde anlamında hedefe vardıracak ne varsa kendine dert edinmiş, dersini de çıkarmış.

Bizdeki Kürt Meselesi’nde olduğu gibi 2025 çözümü; Milli Şeflerin 2024’lerin “asimilasyon, red ve inkar, imha..” projelerinin hatta beter akla ve Hakk’a inat çözüm ve reçeteleri Garp’ta yok. Müzelerinde bile yok. Siyonistlerin işgal ve katliamlara silah, sermaye devşirmek için dayattıkları Holokost olsa da artık Batılı Halklar nezdinde geri tepiyor...

-Hasılı “gavur, ahlaksız, ruhsuz, zalim, hırsız...” dediğimiz Avrupa’nın; imanın, edebin, mananın... eşiğinde olduğunu gördüm. Bu eşiğe de Gazze Masumiyet Destanı, Aksa Tufanı ile yaklaştıklarını; devlet, hükümet ve liderlerin ise savaş ve terör endişesi pompalama dışında bir tedbirlerinin olmadığını gördüm.

İslam mı? Suç, günah ve cinayetlerin menbaına çevirdiğimiz Şark’ın yorgunu; yeni diyarlar aradığını, bulduğunu hatta yöneldiğini görndüm!.

Sorun ve soru: O yeni diyarlarla buluşup, barışabilecek; “iz’anımız” var mı? Wesselam.