Bayram; Allah’a şükürdür evvela. Saniyen, hüzne ve ye’se inat, sevgidir, saygıdır, muhabbettir, tebessümdür, hatırlamaktır ve hatırlanmaktır.
Ama şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, yaşımız ister 10 olsun, isterse 100, kardeşlerimizin kanının akıtılmadığı bir bayram yaşamış değiliz. Son iki yıldaki bayramlarımızı da Gazze’deki soykırımın gölgesinde geçiriyoruz. Bu iki yılın bize öğrettiği gerçek, artık her yerin Gazze ve her günün de Gazze olduğudur. Ancak bu bilinçle bu halden kurtulabiliriz…
Ve şimdi geleyim Afganistan’da ne aradığımıza…
Sebeb-i seyahatimiz Umut Kervanı, Yetim Eli, İHO Ebrar ve Yetimler Vakfı adındaki kardeş hayır kurumlarımızın topladıkları kurbanları kesip dağıtmaktır. Nitekim Yetimler Vakfı adına kurbanlar Afganistan’ın beş ayrı bölgesine dağıtılmış olduğundan, biz yedi görevliye de görevlendirildiğimiz yerlere gitmek kaldı. Yöneticilerinin ve çalışanlarının şahit olduğum hassasiyetlerinden hareketle söylemeden geçemeyeceğim söz, hayırlarınızı gönül rahatlığıyla bu kurumlar üzerinden yapabileceğinizdir. Tabii, her daim, “güvenmek iyidir, kontrol etmek daha iyidir” gibi bir dikkat ile…
İmdi Afganistan deyip de Afganlıların inançları uğruna destansı kahramanlıklarını da anmadan geçmek olur mu? Kaldı ki, bu hakiki hikâyelere ulaşmak için olağanüstü bir çabaya da gerek yoktur. Çünkü Afgan muhatabınızın- muhataplarınızın, biri diğerinden vahşi olan Rusların ve Amerikalıların işgalini yaşamış olmaları yetiyor. Ya meşru hakları adına mücadele eden birer mücahittirler ya da zaaflarına yenik düşüp işgalcilerin emrine girmiş birer işbirlikçidirler.
Örneğin, bizimle olan bir Afganlı şimdi 21 yaşında ve doğma – büyüme Kabilli. Henüz medresede okuyan bir çocuk olmasına rağmen, işgalcilerin şehirdeki hareketliliklerini mücahitlere bildirmeyi bir görev bilmiştir. Şimdi 31 yaşında olan şoförümüz de henüz çocuk iken cihattaki yerini almıştır. O da Kabilli ve mücahitlerle birlikte, ama bu durumunu değil ailesinden, eşinden bile gizlemeyi başarabilmiştir, ta ki Mücahitler Amerikalıları kovup duruma hâkim oluncaya kadar. Şehirde istihbarat toplamanın dışındaki görevlerinden bir diğeri de motoruna binip köylere dalması ve maskeli bir şekilde kapıları çalıp mücahitler adına yiyecek toplamasıdır. Diyor ki, “o zamanlar zar zor bulduğumuz bir ekmeği çay eşliğinde yemenin tadını dünyanın en iyi yemeklerinde bile bulacağımı sanmıyorum.”
Kurban kesimi için geldiğimiz çiftlikte tanıştığımız köylülerden dinlediğimiz hikâyeler de hem yürek paralayıcı ve hem de ibretamizdir. Melekan, Paktiya vilayetinin Zurmat ilçesine bağlı bir köydür. Arkasını dağa vermiş olan Paktiya, ilçeleriyle birlikte oldukça büyük bir ovada kuruludurlar.
Yolumuzdan ilerlerken, dikkatimizi çeken en önemli şey, evlerin ve köylerin kimisinin tamamen harabe ve kimisinin de yarı yıkık olduğudur. Tabii ki, önce Rusların ve sonra da Amerikalıların karadan ve havadan yağdırdıkları bombalarla…
Yazımızı Melekan köylülerinin sözleriyle sonlandıralım…
“Buralarda şehidi olmayan hiçbir aile yoktur. Bazı aileler de tümden şehit edilmiştir. Bölgemiz ova olduğundan, düşmana karşı yürüttüğümüz savaş da genelde pusu kurmak, şehadet operasyonları düzenlemek ve suikastlar şeklinde idi. Tabii, kendileriyle olan Afganlılar da vardı.
Düşmanın vahşetlerine gelince… Karadan ve bombalamalar ve bir de geceleri evlere ve köylere yönelik baskınlar aralıksız idi. Yakaladıkları gençleri çoğunlukla orada infaz ederlerdi, bazen de bilgi almak için götürür, sonra infaz ederlerdi. Bir de toplu katliamları vardı. Mesela, baskın düzenledikleri Brahim Kariz Köyünde 40 genci şehit ettiler. Diğer bir baskında ise Celalabat Üniversitesi’nden 11 öğrenciyi… Irza tecavüzlerin sayısı ise hiçbir zaman bilinmeyecek. Çünkü mağdurlar böyle şeyleri anlatmayı gururlarına yediremezler.”