Kastımız, İslami yapılanmalardaki -nice nebi ve resulle anlatılan- kadim tevhid dert ve davalarının günümüzdeki tanımı ve algısıdır. Bu yapıların yaşantılarındaki “tevhidin” yeridir.
Anlatmaya çalıştığımız bu dert ve dava; 90’lı, 2000’li yıllara kadar çeşitli adlarla ama aynı merkez ve benzer nâslardan beslenirdi denebilir.
Son yüzyılda dünya hâkimlerinin hususen vahyin coğrafyasında iktidara taşıdığı seküler ideoloji ve varislerine karşı başlayan ilk itirazı İslami yapılar başlattı. Komünist, sosyalist.. muhalefet ise bilahare şekillenecekti.
Bu itirazlar Şeyh Said’in şahsında isyana, Said Nursî’in şahsında diriliş; Hind Müslümanları Cemaat-i İslami etrafında; Mısır’da İhvan ve Hasan el-Benna’nın şahsında diriliş ve örgütlenme Seyyid Kutub gibi hareket üstatları tarafından da dirilişin ötesine taşındı.
Kendi İslami gerçeğini derin oturtan İran’daki İslami yapılanma, İslam inkılabına erişti. Küresel sömürgeci güçlerin mezarı olan Afganistan ise cihad cephesinde destanlar yazarken, iktidara giden yolda sorunlar yaşıyordu. Bir başka deyimle nehri geçiyor, derede boğuluyordu. Bu haliyle yine de ümmetin gururuydu.
Merhum Mücahid Erbakan ise Îslamî iktidara, -maliyeti daha düşük saydığı- demokratik parlementer metotla varma tarz ve taktiklerini mücahede/mübareze sahamıza sunuyordu…
İşte dönemin marşları:
*“Îran, Afxan, Pakîstan/ Dewr a te ye ey Îslam! (İran, Afgan, Pakistan/ Devir senin ey İslam). *Şîyar bin, jêhatî bin/ Mirin pîrûz e/ Lewra em şehîd in!”(Uyanın, gayretkeş olun/ Ölmek kutsaldır/ ..şehidiz)
*..Exî ente hûrrun bi-tilkel-kûyûd!” (Kardeş sen hürsün zindanda olsan da! =Seyid Kutub). *”Îmanın doğduğu şehir/ Mekke bir gün geleceğiz.
*El-Aksa’nın eteğinde ateş barut kan bir yerde/ Filistin’deki meşale sayhalanır tüm aleme/ İntifada!.. /Selam sana şanlı kavga…/ Koş Fatma koş…/ Mehmet yerde al sancağı sıra sende!..”(A.Avaz).
Şiirlerimiz destansıydı:
“Ülkemden hatırıma hep sefiller geliyor/ Bin yüzlü Ebrehe’ler, kara filler geliyor/ Şimdi devran değişti; ebâbiller geliyor/ …Ufka bir bak yiğidim; inkılâba az kaldı.”(N.Genç)
*..Yoktan da vardan da ötede bir Var vardır/ Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır/ Sevgili/ En sevgili/ Ey sevgili/ Uzatma dünya sürgünümü benim”(S.Karakoç)
*Gökte çakıyor haber!/ Geber Çelik Put geber!..” (NFK).
Evet!.. İşte böyleydik...
İslami cemaat ve yapılanmalarda ortak bir ders ve dert vardı. Dolayısıyla da ortak bir akıl da vardı.
“yürüdüğümüz güzergahın ruhsatı bir şekilde Kur’an ve sünnetti.
“İslam davası, nebevî yol, Muhammedi Yol, Tevhidi düşünce, tevhid akidesi, Kuran Yolu, İslami iktidar, İslam Cumhuriyeti!..” derdimiz bunlardı!..
Yaşam; “mücahid, cihad, şehadet, muhacir, ensar, infak, takva, adalet, nikah, ümmet, ders-sohbet, Kur’an tilaveti, zikir, şükür ve tefekkür, mazlum; helallik, özür dileme; mahremiyet, tesettür, haya..” kavramlarındaydı.
Ya sakındığımız kavramlar?
“Küfür, şirk, tağût, put, ve bunların sistemleri; fitne, münafık ve kafir!...” kavramlarından sakınırdık(!)
Amerika Büyük Şeytan, Rus Ayı, İsrail Lanetliydi!..
Bütün “-izm’ler;” komünizm, faşizm, kapitalizm, liberalizm hatta demokrasi…” Batı’nın gayrimeşru çocuğuydu; cehalet ve zulümdü!..
Peygamber(as) Kur’an’ın kendisi, Kur’an yaşamın ta kendisiydi!.. “Ey iman edenler! Yahudileri ve Hristiyanları veli edinmeyin. Onlar birbirlerinin velileridir. Kim onları dost edinirse şüphesiz onlardandır.”(Maide-51)
Şimdi ne oldu?
Tevhid’e olan neyse bize de oldu!.. “Tevhid; tarih boyunca büyük küfür/şirk odaklarıyla büyük meydan muharebelerine girdi. Tümünü kazandı ancak kendisi de ağır yaralar aldı!”(Şeri’atî). Kafirûn suresinde men edilen ne varsa kabulümüz oldu.
Hamza şehid, sancak yerde!.. Kudüs inliyor, Mekke zincirli!.. Başkentlerimiz uzlaşmış; hükümetler atanmış!.. Parti ve cemaatler de!...
Bunları da sen öğrettin Diren Gazzem! Wesselam.