• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

İslam Tarihi’nde Emeviler Devleti’ne vurduğu ağır darbelerle tanınan Ebu Müslim Horasani’nin meşhur bir sözü vardır.

Horasani der ki: “Onlar şerlerinden emin oldukları için dostlarını uzak tuttular. Kendilerine bağlamak için düşmanlarını yakınlaştırdılar. Yakın tutulan düşman dost olmadı. Ama uzak tutulan dostları düşman oldu. ”

Ebu Müslim Horasani, bu tespitini kendisini komutan yapan ve Emeviler’e karşı savaşlarda çarpıştıran  Abbasiler’in ilk yöneticisi (Ebu Seffah  yani Kan dökücü) olarak bilinen Ebu’l Abbas ve kendisinden sonra kardeşi Ebû Ca‘fer el-Mansûr için söylemiş.

Horasani, bu ikilinin öncülüğünde Horasan’da Abbasi İhtilalini başlatmış ve Emevi saltanatına son vermiştir.

Ebu Seffah, Emeviler’in kabirlerine kadar uzanıp kör vahşete imza atarak yeni devletinin temellerini sağlamlaştırırken, ondan sonra gelen kardeşi Ebu Cafer de iç istikrarı sağlamak adına güçlü isimleri tek tek sahneden çekmeye ve kellelerini almaya karar vermiş.

Bu kararın farkına varan Ebu Müslüm Horasani, sıranın kendisine de geleceğini anlamış ama “Maslahat” düşüncesiyle hareket etmiş ve danışmanlarının uyarılarını dikkate almayıp Ebu Cafer’in konağına akşam yemeği için gider.

Tabii bu ‘son akşam yemeğidir’

Horasani İslam Tarihinde en çok Müslüman kanı döken insan olarak hafızalara kazınmıştır. Takriben 600 bin Müslümanın kanından sorumlu tutulmuş.

Buna rağmen yukarıda bahsi geçen tespiti dikkate almaya değer niteliktedir.

Abbasi Devleti’nin kurucu aklı, işlediği yargısız infazlarla ve korkunç katliamlarla ortada ses çıkaracak muhalif bırakmadığı için uzun yıllar boyunca hakimiyetini sürdürebilmişti.

Bunu da içerideki en küçük bir hareketlenmeye karşı gösterdiği keskin sertlikle başarmış.

Ebu Müslim Horasani’nin işaret ettiği konu; Abbasi yönetiminin ‘Kendi adamlarını yeme’ konusunda gösterdiği gayretin vahim boyutudur.

Kısacası; Tarih, ibret alınmadığı için devamlı tekerrür eden bir olgu olmaktan çıkmalıdır.

 -FETÖ/CIA Sarmalında Darbe’nin Perde Arkası!

Kazakistan’da LNG/LPG zamları bahane gösterilerek başlayan halk hareketleri tırmanış gösterip devletin önemli noktaları göstericiler tarafından kontrol altına alınınca Cumhurbaşkanı Tokayev, ani bir kararla Rusya’nın askeri birlikleriyle müdahale etmesini istedi.

Sisli havada sinsice bekleyen Putin, özel birliklerini hızlıca Almatı’ya gönderdi.

Buraya kadarki her gelişme tüm dünyanın gözleri önünde gerçekleşti.

Asıl merak edilen konu ise bir türlü sorulmadı.

Mesela; yüz binden fazla olan Kazak ordusu bu süreçte ne yapıyordu da Rusya’nın gönderdiği özel birlikler Başkanlık Sarayı ve diğer devlet dairelerinin kontrolünü ele geçirdi.

Rus özel kuvvetlerinin kontrolünü ele geçirdiği yerlerin listesi bunlarla sınırlı değil elbet.

Ülkenin tüm stratejik konumlarının denetimi bir anda Rus Özel Kuvvetlerinin kontrolüne geçti. İlginç değil mi?

Kazakistan’daki FETÖ okulları ve CIA’nın eşgüdümle fitilini ateşledikleri ‘Darbe Teşebbüsünde’ Tokayev’in davetini ‘HAZIR KITA’ bekleyen Putin’in hem bekleyişi hem de davete icabet şekli ilginç değil mi?

Ya da şöyle diyelim;

Rus istihbaratı (FSB ile GRU), Kazakistan’ta FETÖ ile CIA’ın başlattıkları sürecin olgunlaşmasında önemli rol oynayıp gösterdikleri maharetle durumu tersine çevirip Tokayev’in Putin’e telefon açmasını sağladılar!

Sonuç?

Rusya’yı Ukrayna hayalinden vazgeçirmeye çalışan CIA, bir gol daha yiyerek Rusya’nın imparatorluk hayalini biraz daha beslemiş oldu.