• DOLAR 32.44
  • EURO 34.775
  • ALTIN 2441.494
  • ...

Tarikatların bugünkü şeklinde Atatürk’ün payı!

Kemalistler her fırsatta “Atatürk olmasaydı bugün ezan okunmaz namaz kılınmaz isimlerimiz Corc, Maykıl, Elizabet.. Olurdu” der dururlar.

Bu tespitlerine korkudan kimse çıkıp da dört başı mamur bir cevap da veremiyor.

Çünkü ne cevap verilirse verilsin bu güruh, verilen cevabı Atatürk’e saldırı olarak alıp malum ‘Atatürk’ü Koruma Kanunu’ üzerinden karşılık vereceklerdir.

Mesela birileri çıkıp;

“Tamam, bugünkü dini anlayıştan hep şikâyet ediyorsunuz. Tarikatlar, şeyhler ve cemaatler üzerinden devamlı İslam’a saldırıyorsunuz. Anladık da bu tarikatların bugünkü şeklini almalarında Atatürk’ün rolünü hiç sorguladınız mı?

Mesela 1908’de darbe yapan İttihatçıların 1911’de Şeyhülislamlık makamına bir Masonu getirdiklerini ve Cumhuriyetin ilanından sonra da İttihatçı zihniyetin bu ülkede Tekke Zaviyeleri kapattırıp sadece kendilerinin uygun gördükleri(!) birkaç Tarikat mahfilini açık ve faal tuttukları gerçeğini neden anlatmazsınız?

Masonların etkin olduğu Şeyhülislamlık makamından sonra toplumun dini anlayışı bulandırılmaya çalışılmış, arkasından gelen Cumhuriyet devrinde de keskin yasaklar neticesinde din adamları ve dini kurumlar yer altına çekilerek faaliyet göstermeye çalışmıştı. Resmi dini kurumlar ise bir nevi “Resmi dini anlayışı” doğuracak Laik Kemalist yönetimi rahatsız etmeyen anlatımla ayakta kalmaya çalışmıştı.

Şimdi sormak gerekir; Acaba bugün tarikatlardaki (yaşandığı iddia edilen) sıkıntılarda faturayı kime kesmeli?

-Kapına koca vali gelmiş!

Denizli valisi esnaf ziyaretine çıkmış, bir dönerci ve bir oyuncakçı ile yaşadığı polemik kendisini takip eden basın mensupları tarafından kaydedilmiş.

Dönerci gafil avlanmış olacak ki takım elbiseli VİP kalabalığın önemini anlayamadığı için biraz ilgisiz(!) davranmış. Bu durum koskoca(!) valiyi çileden çıkardığı için dönercinin eldivenine kafayı takıp işletmeyi kapattırmış.

Dönerci ekmeğinden olacağı için daha sonra basın üzerinden Validen üslubunca özür diler gibi açıklama yapıyor. Vali ise basın önünde pot kırdığı için özür diliyor.

Vali’nin oyuncakçı ile yaşadığı diyalog ise neredeyse tüm esnafın halini ortaya koyacak cinsten.

Vali; ‘Neden maske takmıyorsun?’ Oyuncakçı; ‘İnsanlar alış veriş yapamıyor.. Bir yıldır buradayım. Para kazanamayınca canımdan bezdim.

Maske korona hastalık benim son derdim…50 tane ceza kes umurumda değil. Ödeyemiyorum ki… Ülkeyi terk etmeyi bile düşünüyorum." diye cevap veriyor.

Vali de afallıyor. Bu ne öfke bu ne dolmuşluk böyle!

Aslında bu oyuncakçı neredeyse tüm esnafın duygularına tercüman olmuş. O yüzden dikkate alınmalıdır.

-Çoklu Baro, Çoklu Oda derken şimdi de Çoklu Cephe mi?

İktidar ve küçük ortağı kısa bir süre önce attıkları adımla belli odakların güdümünde bulunan Barolara ve Odalara alternatif oluşturulabilmesi için yasal düzenlemelerde bulundular.

İttifak grupları arasında tartışmalar sürerken şimdi de Türkiye’nin birçok cephede savaş verdiği ve bu cephelerin azaltılıp azaltılmaması konusu tartışılıyor.

Türkiye’nin, Osmanlı’nın şaşaalı dönemlerinden beridir ilk defa birkaç cephede birden savaş verdiği gerçeğine binaen;

“Türkiye, Libya, Somali, Afganistan, Kosova, Lübnan, Katar, Bosna Hersek, Irak, Suriye ve Karabağ’da fiili savaş halinde bu kadar çok cephede savaş vermek Türkiye için beka sorunu oluşturur!” diyorlar.

Türkiye için hangisi daha iyi bilinmez ama ilginç olan, barodan odaya her şeyin çoklusunu isteyenlerin iş cephelere gelince de aynı nakaratı tekrar ederek çoklu olmasın demeleridir.