• DOLAR 32.489
  • EURO 34.775
  • ALTIN 2441.803
  • ...

Vaktiyle Yozgat’a bir Almancı gelmiş. Başında fötr bir şapka, altında İspanyol paçalı dar bir pantolon ve düğmelerinin yarısı açık dar bir gömlek varmış. Elinde Almanya’dan aldığı radyoyla Kahvenin önünden geçmektedir. Kahvede oturan herkes elindeki çayı kahveyi bir kenara bırakıp ona dikkat kesilmiş ve hatta bazıları kendi kendine biz de böyle giyinebilir miyiz, keşke biz de Almanya’ya gitseydik diyerek iç geçirmiş.

Köyde fötrlü ve radyolu şahıs birkaç hafta gündem olmuş ve neredeyse herkes ondan bahsediyormuş. Tabi havasından da geçilmiyormuş. Köylülerle bir süre sonra muhabbet ve sohbet derken onun da bu köyden olup vaktiyle Almanya’ya göç eden biri olduğu anlaşılmış. Köylülerden birkaç kişi her geçen gün ona daha çok ilgi duymuş ve bir gün kendisine bir teklifte bulunmuşlar. Onları Almanya’ya götürmelerini istemişler. O da bunu kabul etmiş ve o zaman insan kaçakçılığı yapan birileriyle anlaşmış, kendi komisyonunu da alarak onları Almanya’ya götürmüş. Kamyon kasasında yaptıkları yolculuğun meşakkati derken Almaya sınırına dayanmışlar. Fakat fötrlü zat Almanya sınırına girer girmez onları terk etmiş. Yozgatlı hemşeriler etrafa şaşkın şaşkın bakarak nereye gideceklerine karar verememişler. Günlerce gizlene gizlene dolaşmışlar. Haliyle yiyecek ve içecek bulmakta da hayli zorlanmışlar. Aç karınlarını doyurmak için iş bulmaya çalışmışlar ama nafile. Bu arada Alman polisi her tarafta kaçak göçmenlerin peşindeymiş. Yozgatlılar bunu bildiğinden dikkatli bir şekilde hareket ediyorlarmış. Bir gün gecenin bir yarısı dışarıda sığınacak bir yer bulmaya çalışırlarken birden alman polisi onları fark etmiş. Onlar da can havliyle kaçmaya başlamışlar. Birden kendilerini karanlık bir sokakta bulmuşlar. Sokakta gizlenebilecekleri bir yer bulmaya çalışırlarken karanlıkta zar zor fark ettikleri bir merdivenden aşağı inip bir binanın bodrum katına saklanmışlar. Böylece polisleri atlatmışlar ama bu seferlik. Etrafa şaşkın gözlerle bakarken biri ışığı açmış ve onları fark etmiş. Eyvah! İşte şimdi yakalandık! Diye düşünmüşler. Işığı açan kişi hal ve vaziyetlerinden göçmen olduklarını anlamış ve onlara önce Almanca birkaç şey sormuş. Kendi aralarında Türkçe birbirlerine bir şeyler söyleyince onları fark eden adam da Türkçe konuşmuş. Çileli ve açlıkla geçen bir haftadan sonra kendi dillerinde konuşan birini gördükleri için çok sevinmişler. O kişi bir camii imamıymış ve onlar da o heyecanla kendilerini bir binanın altında bulunan camiye atmışlar. Cami imamı aç karınlarını doyurmak için bol bol ikramda bulunmuş ve onlara yıkanmaları konusunda da yardımcı olmuş. İmam onların başından geçenleri dinlemiş. Saatlerce konuşmuşlar. Bir de bakmışlar zaman epey ilerlemiş. İmam onlara yatak hazırlamış ve o gece rahat bir uyku çekmişler. Derken sabah ezanıyla uyanmışlar. Fakat bu ezan Yozgat’ta her zaman duydukları ezana benzemiyormuş. Bu ezan farklı bir ezanmış. O kadar duygulanmışlar ki gözyaşlarına hâkim olamamışlar. İçlerinden biri; “bu ezanı her zaman duyuyorduk ve namaz aklımıza gelmiyordu. Vaktimizi hep kahve köşelerinde boşa geçirmişiz meğerse.  Şimdi ise namaz kılmayı çok istiyorum.” Dedi. Evet bela ve musibetler bize Allah’ı hatırlatır. Ama mühim olan beladan önce O’nu hatırlamaktır.

Ramazan ayının bereketi hepimizin üzerine olsun. Kıldığımız namazlar Yozgatlının o içten duygularıyla olsun.