Genç nesiller siyer kültürüyle dirilebilir ancak
Modern asrın gençliği manevi, ruhsal, ahlaki hastalıklarla pençeleşiyor. Tatminsiz, boşlukta yüzen bir gençlik… Bugün egemen kültür Batı kültürü… Batı, İslam dünyasının gençliğine de hâkim ne yazık ki. Gençliğimize yön veren, gençliğin beslendiği kaynaklar Batı menşeli. Batı edebiyatıyla, Batı sanatıyla beslenen, Batılı bilim adamlarını referans alan bir gençliğimiz var. Gençlik Batıdan beslendiği müddetçe rahat yüzü göremeyecek, huzurlu bir hayata kavuşamayacak. Yarım bir insan olarak kalmaya mahkûm olacak.
Batı uygarlığı tek yönlü, insanın yarım parçasını doyurabilen bir uygarlık çünkü. Gençliğin maddi ihtiyaçlarına bir dereceye kadar cevap verebilir ancak. Ama asıl yarısını tatminden uzak. İnsan sadece maddeden ibaret bir varlık değil. İnsanın aslı, özü ruhi, ahlaki, manevi boyutudur. Batı bunu görmezden geliyor, yok sayıyor. Batının insanı tek kanatlı bir kuş gibidir. Tek kanatlı bir kuş uçabilir mi? Elbette ki hayır. Uçmak için öbür kanadının da olması lazım. Bu ise Batı kültür ve uygarlığında olmayan bir şey… Kurtuluşu, refahı, mutluluğu, geleceği, insani erdemlere sahip olmayı, huzuru Batı menşeli ideolojilerde arayan, Marksizm, Komünizm, Liberalizm, Demokrasi gibi anayurtları Batı olan ideolojilere kurtarıcı diye sarılan gençlik hiçbir zaman hedefine ulaşamayacaktır.
Peygamberimizin zamanındaki toplum, Peygamberimizin zamanında yaşayan İslam öncesi dönem gençliği günümüzün modern gençliğiyle aynı sorun ve sıkıntıları yaşıyordu. O dönemin gençliği de korkunç bir buhran ve karanlığın kucağında yokluğa doğru sürükleniyordu. Ama İslam geldikten sonra, İslam’ın diriltici mesajı gençlikle kucaklaştıktan sonra buhranlar içinde debelenen o yoz gençlikten altın bir nesil çıktı. İslam bunu nasıl başardı? Bunu öğrenmenin tek yolu İslam’ın Peygamber zamanında yaşanma biçimine bakmaktır. Peygamber ve dostları nasıl bir İslam’ı yaşadılar ki insanlık altın bir neslin varlığına şahit oldu?
Burada siyer devreye giriyor. Sağlıklı bir siyer kültür ve bilinci tüm bu sorularımıza sağlıklı bir cevap bulabilmenin yolunu açacak.
Ben gençliğe iki tür okuma tavsiye ediyorum. Birinci okuma birikim ve altyapıyı oluşturmaya yönelik olmalıdır. Bu şu anlama geliyor. İlk önce geniş bir siyer bilgisine sahip olmalıyız. Bu da işe sağlıklı, sağlam, ulema tarafından kabul görmüş kaynak kitapları okumaya başlamakla olur. Günümüzde Siyer alanında yazılmış hacmi küçük kitapların çoğu asıl kaynaklardan faydalanılarak hazırlanmış, özet mahiyetindeki kitaplardır ve çoğu birbirinin kopyasıdır. O yüzden bunların da mutlaka faydası olmakla birlikte siyer alanında derinlikli olmak isteyen genç kardeşler kaynaklara yönelmelidirler.
Birinci okuma sürecinde belirli bir aşamaya gelen kardeşler ikinci okumaya geçebilirler. Bu da siyeri anlama, kavrama, siyer bilincine vakıf olma, sorgulayıcı bir bakışla olayları tahlil etme, Asr-ı Saadette yaşanmış olaylardan günümüz yararına ders ve ibretler çıkarabilme, Resulullah’ın yaşadığı İslam’ı modern hayatta yaşanabilir kılma yeterliliğine sahip olma kapasitesine yükseltecek bir okuma sürecidir.
Devrimci, Rabbani âlim ve aydınların eserlerinden yararlanarak bu okuma başarılı bir şekilde gerçekleştirilebilir.
Ali Şeriati, Mutahhari, Mustafa Sıbai, Ramazan el-Buti, Mevdudi gibi değerli âlim ve yazarların siyer alanında yazılmış çok güzel eserleri var. Özellikle Mevdudi’nin Hilafet ve Saltanat, Mutahhari’nin Peygamberin (Resulün) İzinde ve Ali Şeriati’nin Kimdir Muhammed Aleyhisselam kitaplarını genç okurlarımıza tavsiye ediyorum. Tabii Muhammed Ebu Zehra’nın Hazreti Muhammed kitabını da unutmamak lazım. İsrailiyattan uzak İbn-i Hişam her zaman temel referanslardan biri olmalı elbette…