Türkiye ve İran İslam Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve beraberindeki üst düzey bakanlar, İran İslam Cumhuriyeti dini lideri Ali Hamaney ile Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve İran İslam Cumhuriyeti'nin üst düzey yöneticileri ile hem birebir hem de toplu görüşmeler gerçekleştirdiler. Uzun yıllardan beri komşu Müslüman ülke İran ile bu düzeyde bir görüşme gerçekleştirilmemişti.
Küresel emperyalizm, İran İslam Cumhuriyetini bizlere düşman olarak gösterse de tarih bunun tam tersi olduğunu söylüyor. Kasr-ı Şirin Antlaşması'ndan beri kendileri ile hiçbir problem yaşamadığımız ender ülkelerden birisidir İran İslam Cumhuriyeti.
4. Murat'ın Bağdat Seferi sonucunda 14 yıldır Safevilerin elinde bulunan Bağdat'ın geri alınmasından sonra Osmanlı Devleti ile Safevî Devleti arasında 17 Mayıs 1639'da imzalanan, 1623-1639 Osmanlı-Safevî Savaşını sona erdiren ve bugünkü Türkiye-İran sınırını büyük ölçüde belirleyen barış antlaşmasının adıdır Kasr-ı Şirin.
Yaklaşık 400 yıldır hiçbir savaş yaşamadığımız İran halkı, tarih boyunca Anadolu halkı ile Ümmet bilinci içinde, kardeşlik içerisinde yaşamıştır. Anadolu halkı ve İran halkı birlikte hareket ettiklerinde, İslam ümmetinin harici düşmanlarını etkisiz hale getirmiş iki halktır.
Osmanlı Devleti'nin yöneticilerinin Farsçayı çok iyi bildiklerini hepimiz biliyoruz. Osmanlıcanın Farsçadan ciddi anlamda kelimeler devşirdiğini, bu vesileyle Fars kültürü ile Türk, Kürt ve Arap kültürlerini harmanlayarak ümmeti temsil edecek düzeyde bir dil oluşturmuş bir imparatorluğun devamıyız. Ümmetin tüm unsurlarından renkler barındıran bir Osmanlı kültürü oluşturarak Ümmete hami olmayı başaran bir halktık. Osmanlı Devleti ümmetçi duruşu sayesinde; Fars, Arap, Kürt ve Türk kültürlerini harmanlayarak ümmet mozaiklerini bir araya getirdi. Osmanlı Devleti'nin bu tutumu dünyaya hükmeden çok güçlü bir devlet olmasına vesile oldu.
Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı Devleti'nin mirası üzerine kurulmuş bir devlettir. Polis teşkilatından tutun, devlet mekanizması ile alakalı birçok kurum ve kuruluş Osmanlı devleti zamanında kurulmuştur. Osmanlının birleştirici bu tutumunu bugünkü yöneticilerimiz de kısmen de olsa sergiliyorlar. İnşallah ümmetçi bir anlayışla başta kendi ülkemizi, sonra tüm Ümmet coğrafyasının mazlum milletlerini muhafaza ve müdafaa edebileceğiz.
Görünen o ki şeytani büyük devletler, tekrardan büyük bir dünya savaşına girişecekler, birbirlerini parçalayacaklar, yurtları harabeye döndürecekler. Bu şeytani devletlere karşı kendimizi muhafaza edebilmek için Müslüman olan komşu devletlerle işbirliği içerisine girmeli, ortak aklı kullanmalıyız.
İster İran'a gidin, ister Irak'a gidin, ister Suriye'ye gidin; bu ülkelerin insanlarıyla bizim insanımız arasında hiçbir fark yok. Bir; dil bilimci olarak, bir kültür bilimci olarak bu alanda eğitim almış bir kardeşiniz olarak bunları ifade ediyoruz. Kültürleri inceleyen, bu alanda akademik çalışma yapan herkes bunu çok iyi bilir ki komşu ülkelerde yaşayan; Suriye halkı, İran halkı, Irak halkı, hatta Afganistan, Pakistan hakları bizim milletimize çok benziyorlar. Birbirimizi sevmemize, birbirimizi muhafaza ve müdafaa etmemize vesile olacak birçok ortak yönümüz var. Dolayısıyla tarihin, coğrafyanın ve hâlihazırdaki koşulların önümüze koyduğu bu birlikteliği güçlendirmeliyiz, sağlamlaştırmalıyız.
Milletimizi ve bütün İslam ümmetinin mazlum milletlerini; küresel şeytani büyük devletlere karşı muhafaza ve müdafaa etmenin çabası içerisinde olmalıyız.
Ümmet birlikteliğini sağlayarak yeryüzünde, kıyamet gününe kadar bütün İslam ümmetinin evlatlarını muhafaza ve müdafaa edecek; onları Yahudilerin şerrinden, Hıristiyanların şerrinden, putperestlerin şerrinden, kafir, münafık ve mürtedlerin şerrinden muhafaza ve müdafaa edecek bir ümmet devleti olabilmeyi bizlere nasip eylesin ve böyle bir hayrın inşasına, imarına; Kadir-i Mutlak olan Allah bizleri vesile etsin diyor, hepiniz Allah'a emanet ediyoruz.