Yeni Yıla Girerken...
Salgın, ekonomik kriz, depremler, seller, yangınlar, uzaktan eğitim, işsizlik, hayat pahalılığı, ihtikârcılar, doların ve altının aşırı derecede birden bire yükselmesi ve aniden düşmesi, sokak hayvanlarının insanlara zarar vermeye başlaması ve başıboşluğu, başta diş hastaneleri olmak üzere devlet hastanelerinde sıra alamamak gibi olumsuzluklar aklımıza geliyor.
“Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır /Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır/Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır/ Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır” diyen, edebiyatımızın tanımış siması Sezai Karakoç’u bu yıl kaybettik. Evet, ne yazık ki ülkemizde insanlar ölmeden kıymetleri anlaşılmıyor. Acaba iyiler, niçin öldükten sonra değer görür? Sezai Karakoç vefat ettikten sonra bu soruyu çok sordum kendi kendime. ‘Bizler niçin iyilerin kıymetini, iyiler yaşarken bilmiyoruz? Niçin içimizdeki iyiler öldükten sonra kıymetleniyor? İyiler, ölmeden önce hak ettikleri itibarı ve kıymeti neden görmezler?’ Yine M. Emin Saraç Hocaefendi vefat etti. Cumhuriyet tarihinde İslam dinine yapılan zulümlerin canlı bir şahidi olan bu muhterem âlim derdi ki: ”Bu topraklar La ilahe illallah ile yoğrulmuştur ve bize öyle yadigâr kalmıştır.”
Bu yılın, insanı en çok üzen sahnelerinden birisi de Suriye’de yatağında yatarken çocuklarıyla beraber donup vefat eden babanın fotoğrafıydı. Vatan Toprakları diyerek Lozan’da bize çizdikleri sınırlar dışında İslam’ın topraklarını vatan görmemenin bedelini ödediler o mazlumlar. Evet, biz Ümmeti Muhammed idik! Ezanın okunduğu her yer vatanımız, ben Müslüman’ım diyen her kişi de vatandaşımızdır. Birinci Dünya Savaşını kaybettikten sonra İslam coğrafyasını parça parça ettiler. Vatan nedir, millet nedir, bu kavramları değiştirdiler. Masa başında çizdikleri sınırlara bizi mahkûm ettiler ve bu mahkûmiyeti fark etmeyelim diye de bu sınırlara vatan dediler.
Ümmet coğrafyasının harabeye dönmemesi için vatan, millet kavramlarını tekrardan masaya yatırmak gerekiyor. Lozan’da çizilen sınırlar içerisinde yaşanan her olay bizi ilgilendirecek fakat 30 km ötemizdeki Müslüman kardeşimizin acısı, derdi, kederi umurumuzda olmayacak öyle mi? Elin Amerikalısı, Rus’u, Çin’i ve diğer devletleri Suriye üzerinde plan proje yapacak ama oradaki savaş, oradaki mağduriyetler bizim umurumuzda olmasın öyle mi? Böyle bir anlayış olmaz olsun!
Ümmetin derdiyle dertlenen yiğitler neredeler? Yeryüzünde ilahi adaleti tesis edecek kudret sahibi devrimci İslam önderleri neredeler? Aliye İzzetbegoviçler, İmam Humeyniler, Mevdudiler; ümmetçi âlimler neredeler?
Bu yıl ümmeti sevindiren en güzel olaylardan birisi Amerika’nın zelil ve rezil bir şekilde Afganistan‘ı terk etmesi oldu. Yine Irak’ta da Amerikan askerleri defalarca rezil ve zelil edildiler. İnşallah Büyük Şeytan’ın Irak’tan da kısa sürede defolup gideceğine inanıyoruz. Yeter ki bu ümmeti mezhep kavgalarıyla birbirine düşürmesinler. ‘Kavmiyetçilik, mezhepçilik, bölgecilik, tekfircilik’ özellikle bu hastalıklar Ümmetin birlik olmasına engel oluyor. Bu ümmetin gerçek âlimlerini ve sahtelerini ayırt etmek istiyorsanız bu hastalıklara dikkat edin. Mezhepçilik yapan, ırkçılık yapan, bölgecilik yapan, tekfircilik yapan kimselere dikkat edin! Aşırı dilli, mümin kardeşini yılan gibi ısırmaktan çekinmeyen, zehirli sözlerin sahibi, âlim kesmeli adamlara dikkat edin!
Bu yılın en çok sevindiren ve Müslümanları umutlandıran konularından birisi de ‘Bir Müslüman olarak naslar neyi gerektiriyorsa onu yapmaya devam edeceğim.’ sözleri ile Cumhurbaşkanının çıkışıydı. Devlet kurmuş bir peygamberin ümmeti elbette devletini peygamberinin devletine benzetmeye çalışacak ve bunun mücadelesini verecektir. Peygamber’in uyguladığı siyaseti, politikaları, devlet yönetimi ile ilgili fiili sünnetlerini, uygulamalarını, benimsemek ve bunu önemsemek bu Ümmetin yöneticilerinin vazifesidir.
Bütün ümmetin tek çatı altında birleştiği, Müslümanların paraya hükmedip yeryüzünde ilahi adaleti tesis ettiği bir yıla girmek duasıyla…