• DOLAR 34.652
  • EURO 36.37
  • ALTIN 2926.169
  • ...

Tahkim, ‘bir konuda hüküm ve karar vermeyi fıkıhta ehil olan bir kişiye bırakmak’ anlamında kullanılan İslam hukukunda çok önemli bir terimdir. Kur’an-ı Kerim’de hakem olarak geçen tahkim mefhumu, Nisa Süresi 35. ayette ve En’am Süresi 114. ayette geçer. ‘Hakeme gitme’ anlamında da kullanılan bu fıkhi terimi Batılılar başlı başına bir sektöre dönüştürmüş durumdalar. Mecellede 1869. madde ile 1877. madde arasındaki maddeler tahkim ile ilgilidir.

İslam Şeriatinin uygulanmadığı beldelerde tahkimin faydalı olacağı konusunda İslam hukukçuları hemfikirdirler. Yani bir beldenin mahkemeleri Allah’ın şeriatine göre hüküm vermiyorlarsa, İslam uleması, o beldenin Müslümanlarının talebi üzerine, tahkim görevini üstlenmesi gerekir. Özellikle bu hüküm, eskiden gayri Müslimlerin beldelerinde yaşayan Müslüman halkların başvurduğu bir mahkeme şekliydi. Dini hükümlere göre davalarını çözmek ve İslam’ın adaletini kısmen de olsa yaşayabilmek için Gayri Müslimlerin egemen olduğu beldelerde ikamet eden Müslümanlar tahkime yani âlimlere, müçtehitlere başvurarak kısmi de olsa İslam şeriatiyle amel etmişlerdir. Tabi 1. Dünya Savaşından sonra İslam beldelerinin birçoğunda dahi İslam hukukunun rafa kaldırılması hasebiyle tahkim de unutulmaya yüz tutmuş bir hukuki kavramımızdır.

Bakın Hanefiler ve Hanbeliler tahkime büyük önem vermişler. Hanefi hukukçular, ‘tahkimi yapacak kişinin illa müçtehit olmasına gerek yok. Alim olması yeterlidir’ demişler. Alım-satım, kefalet, şuf’a, nafaka, gibi takdir ve değerlendirmeye konu olabilecek hususlarda tahkim yapılabilir. Buna karşılık doğrudan kamu otoritesini ilgilendiren, içinde kul hakkının bulunmadığı Allah hakları (kamu davaları) yani kısas, hudut ve kazf gibi davalarda tahkim uygulanmaz, demişler. Cumhuru ulema da bu konuda Hanefi mezhebine yakın şeyler söylerler. Fakat cumhura göre tahkimi yapacak kişi müçtehit olması gerekir.

Hanbeli hukukçular: ‘Tahkim her iş için caizdir.’ Diyerek tahkim konusuna ne kadar çok önem verdiklerini göstermişlerdir.

Şafii hukukçular ise ‘tahkim için zaruret halinde yani İslam’ın hükümlerinin uygulanmadığı beldelerde tahkim her iş için caizdir’ dediler.

Malikiler, kısas gibi davalarda tahkimin yapılmayacağını belirttiler. Çünkü bu tür kamu davalarının çözümünü ancak kadıların yani devletin güç ve yetki, mesuliyet verdiği kadılar, hakimler tarafından çözüleceğini belirttiler.

Genel kanaat ise tahkimi yapacak kişinin kadılarda yani hâkimlerde olması gereken bütün sıfatlara sahip olması gerekir. İçtihat edebilecek bir ilmi seviyesi olan kişiler tahkim yapabilir. Birinci dereceden akrabalar ile birbirine düşmanlığı olan kişilerin tahkimi geçerli değildir. Hudut ve kısas gibi kamu davalarında tahkim yapılmaz. Ama Müslümanlar, bireysel uyuşmazlıklarda tahkime başvurabilirler.

Tahkimin yapılabilmesi için iki hasımın da tahkim ile davalarının çözümlenmesine rızalarının olması gerekir.

Batılılar, birçok yasalarında olduğu gibi bu konuda da İslam hukukunun tahkim yani hakeme başvurma yöntemini yasalaştırdılar. Bakın Batılı hukukçular kendi ülkelerinin yasalarını hazırlarken İslam Hukukundan da yararlandıklarını birçok defa itiraf etmişlerdir. Ama ne gariptir ki İslam’ın binlerce yıldır hüküm sürdüğü beldelerimizde İslam hukuku, şeriat kelimelerini bile ağza almak suç kapsamında algılanmış. Artık ülke olarak BAZI TABULARI KIRIP YENİ ANAYASA HAZIRLARKEN İslam hukukunu önümüze koymalıyız. Ayrıca Diyanet olsun, Adalet Bakanlığı ve İslam Hukuku Fakülteleri halkımızın İslam hukuku ile ilgili taleplerini karşılayacak tahkim kurulları oluşturabilirler.

Kapsamlı bir anayasa hazırlanana kadar cüz’i de olsa halkımızın İslam’ın adaletiyle tanıştırılması her inanan insan üzerine farzdır. Eski yıllarda tahkim yapan seydalar vardı. Bu seydaların vefatları üzerine hiçbir beldede İslam hukuku uygulamaları kalmadı. Allah’ın(c.c.) dinimizi bütün yönleri ile yaşayabilmeyi nasip etmesi duası ile…