1994 yıllarındaki Türkiye`den
1994 yılıydı. 17 yaşındaki genç adam hastanede yatan yengesini ziyaret etmek için hastaneye gitmişti. Yengesine, 'Bir ihtiyacınız var mı?' diye sordu. Yengesi, 'Benim bir ihtiyacım yok; ama 6 aylık yeğeninin eşyaları lazım.' diye cevap verdi. Genç adam, hızlıca eve gitti. Kilitli kapıyı anahtarla açar açmaz sivil polisler kolundan tuttular. 'Kimsin sen?' diye sordular? Genç adam, 'Ben hırsızım.' Diye cevap verdi.
Polisler: 'Sen nasıl hırsızsın ki anahtarla kapıyı açıyorsun?' deyip genci alıp götürdüler.
Tam bir ay Diyarbakır'ın bilinmez mahzenlerinde enva-i çeşit işkenceye uğradı. Bir ay sonra mahkemeye çıkarıldı.
Yargılanma süreci yaklaşık 10 yıl sürdü.10 yıl sonunda müebbet ceza verdiler. Bir ay boyunca
işkenceler altında inletilen, ardından gözü kapalı imzalatılan ifade tutanağına dayanılarak cumhurbaşkanının ifadesi ile 'Hayatları yanan, hayatları karartılan' kardeşlerimizden biriydi o. Ki işkence izlerini delil gösterip AİHM'ye başvurup 90'lı yılların Türkiye'sinden tazminat da almış bir gençti o. Yaş 40'ı geçmiş. Tüm yaşıtları çoluk çocuk sahibi olmuş ama o halen zindanda ve bekardı. 6 aylık yeğeni büyümüş, evlenmiş ve çocukları ile ziyaretine geliyordu.
Yaşlı baba gözyaşları ile şöyle diyordu: 'Bu açık görüşler benim bayramımdır. Ben bu açık görüşlerin dışında bayram bilmiyorum.' diyerek söyleniyordu. 24 yıl suçsuz yere oğlunun zindanlarda çürümesine artık tahammül edemeyen yaşlı baba: 'Oğlum bu cumhurbaşkanı Müslüman biriydi hani. Niye sizi çıkartmıyor? Ben ona beddua edeyim mi?' Diye sorunca şu cevabı verdi: 'Hayır, baba beddua etme. Eğer sadece suçsuz yere yatan tek ben isem ben hakkımı cumhurbaşkanına helal ediyorum. Çünkü ümmet-i Muhammed Cumhurbaşkanına dua ediyor. Ümit bağlamış. Ümmete ümit olmuş birisine değil beddua; dua edelim ki Allah bari Ümmeti bir araya toplasın. Ümmetin ümidi boşa çıkmasın. Ümmet yine hayal kırıklığına uğramasın. Duam odur ki Allah onu Ümmetin zannettiği gibi
hayırlı bir insan eylesin. Şeklinde dua et. Bize gelince, biz kendimizi Allah'a teslim etmişiz. Elbet bize bir kapı açılır.' Babası, 'Oğlum 10000 insan Anayasa mahkemesine başvurmuş. Sen de başvursana...' Diye söyleyince 'Başvurdum babacığım.
Ama 2012'den önceki davalara bakamadıklarını belirterek başvurumu kabul etmediler. Sen kafana takma. İyi olur inşallah.' deyip gülümsedi Yusufum.
Okuduğunuz bu bölüm, 28 Şubat zulmünü iliklerine kadar yaşamış ve FETÖ`nün kumpaslarıyla cezaevlerinde bedenleri çürütülen yusufilerden bir kesittir.
Dikkat ettiniz mi? Genç, polisin şerrinden kurtulmak için 'Ben hırsızım.' diyor. Evet, 90'lı yılların en büyük suçu İslam'ı yaşamak, topluma anlatmaktı. Bazı yazılarımızda da değindiğimiz gibi o dönemin derin ve şeytani yapıları PKK'yı desteklerken Müslüman şahsiyetleri yok ediyorlardı.
Araştırmamızı derinleştirmek için 90'lı yıllarda İslam'ın nasıl da yok edilmek istendiğini anlayıp anlatabilmek amacıyla Batman mezarlığına gittik. Bu mezarlıkta doğum yılları 1974 ama ölüm-şehadet tarihleri 1995/96/97/98 olan 30'dan fazla gencin mezarı vardı.
Her mezarın üstünde ya ayet ya da hikmetli bir nasihat vardı. Ama en dikkatimizi çeken ve gözlerimizi yaşartan şu cümleyi sizinle paylaşayım: 'Hangi suçtan dolayı öldürüldüm? 'Evet, bu gençlerin hepsini de PKK infaz etmişti.
Kimisinin derisini yüzmüş, kimisini paramparça edip kaynar suya atmıştı cesedini zalimler. Hey kardeş, bu satırları okuyup hayret eden vatandaş!
Burç Suresindeki Ashab-ı Uhdut anlatılmıyor sana. Türkiye'de 90'lı yıllardaki Rahip Brunsun gibilerinin orgazinatörlüğü ile PKK, FETÖ ve ne bileyim binbir çeşit şeytani güçlerin işbirliği ile şehit edilen, zindanlara atılıp hayatları karatılan gençlerdi onlar.
Batman mezarlıklarında şehit olanlarla Yasin ve arkadaşlarının yaşları aynı olması ve benzer şekilde şehit edilmeleri, hainlerin yöntemlerinin değişmediğini gösteriyor.
Kötülerin etkisiz hale getirildiği, mazlumların ise feraha kavuştuğu bir ülke olma dileği ile Allah'a emanet olun.