Dindar halkımız mevcut hükümeti, yüzyıllık gasp edilmiş haklarını iade eder beklentisi ile yıllardır iktidara taşıyor. İslam'ı ve Müslüman'ı okuldan, camiden, sokaktan, siyasetten, sanattan, servetten tecrit eden katı laik-Kemalist-elitist sistem bir nebze olsun gevşer mi diye ümit edilirdi. İlk yıllarda 'tedrici geçiş' ve 'katırları ürkütmeme' adına devam eden laik despotizme rağmen, el-hak sonraki yıllarda tahayyül edemeyeceğimiz kadar özgürlük alanları oluşturdu iktidar.

%30'lardaki çok dindar kesimin oyunun yanında 'adalet ve kalkınma' pratiği bu oranı %50'lere kadar çıkardı. Beklenen de buydu. Adalet ve refahın cezbedemeyeceği kalp yoktur. İktidarın 'siyaset kabı' da büyüdükçe büyüyordu/doluyordu.

Ancak iktidar her zaman bir kavga ve entrika alanına gebedir. Bu kavgada FETÖ iktidar kabına adeta çöreklendi. Laik rejimin yüzyıllık mahrumları, FETÖ'nün oluşturduğu konforun cazibesine kapıldılar. Herkesi tam bir rehavet esir almıştı. Çocuklarını da bir bir kaptırdılar 'Türkçü Olimpiyatlara'. Tecrit edildiğimiz eğitim, sokak, siyaset, sanat ve servet alanlarını FETÖ oluşturup doldurdu. Dindar kesimler çeperlerde tutunup, kırıntılarla yetinmeyi tercih ettiler. Buna razı olmayan sağlam yapıları da laik despotizmi aratmayacak şiddette tecrit ettiler. İktidarın kabının suyu da rengi de tek renge bürünmüştü. Hoşnut olmayan ana gövde tüm kavga ve itirazlarının üstüne beton dökerek sinesinde tuttu. Doğrusu konfor alanı çoğunda bir kaygı da bırakmamış gibiydi. Önce otel odalarında şeytanla iş birliği yapıp sonra çektikleri kasetleri üzerinden 'kumpas evresi' davayı terk edenleri kıskıvrak yakalamıştı. Sol, laik, liberal kesimin kasetleri zaten hazırdı. İktidara giden bütün "uyarı yolları" kapatılmıştı. Bu konfordan iktidar da oldukça hoşnuttu.

Gemiyi birileri yürütüyordu. İktidar ve ana gövde de seyahatin keyfini çıkarıyordu. Ancak rota değişince ve gemi "okyanusun ötesine" yönelince iş işten geçmiş geminin yönünü tayin edecek mekanizmanın hiçbir yerinde kimse kalmamıştı. 15 Temmuz'da iktidarın oluşturduğu konforlu alanlardan tecrit edilmiş dindar halk yine de kütüklüğü kuşanarak gemiyi sahili selamete çekti.

İşte bundan sonra iktidar, aynı kapta asla olamayacak kesimlerle "bileşik kaplar" yöntemi ile ilişki kurdu. Herkesin kabı ayrı ama alttan hepsi birbirine bağlandı. Dimyat pirincinin 'beyaz' taşları dişlerini tek tek kırarken evdeki bulgur kuşa-puşta yem olalı çok olmuştu.

Başkanlık sistemine geçilirken de toplumun dinamizmini oluşturan, hacmi küçük etkisi büyük düşünce, fikir kuruluşları ve siyasi partilerin birbirine benzemede yarışan iktidar kavgasının iki kanadından birine tutunmak zorunda kalacaklarını, bunun da önleyici, yönlendirici sokağın gücünü bitireceğini söylemiştik. Nitekim öyle oldu ve fikir, düşünce ve eylem üreten yapılar adeta siliniverdi. Tutundukları kanadın himmetine muhtaç hale geldiler.

İktidar FETÖ'den sonra ayakta kalma adına laik, liberal, Kemalist milliyetçi, ırkçı, ulusalcı kesimlerle birleşik kaplar yöntemi ile ilişki kurdu. Artık kaplar arasında serbest geçişkenlik vardı ve daha büyük ve dolu kaptan diğerlerine daha fazla geçiş olması değişmez bir fizik kaidesi idi. İktidar, kabına ekleme yaptıkça diğerlerinin kabı doluyor. Bu geçiş kaplar eşitleninceye ve renk, tat, koku benzeşinceye değin devam eder/ediyor.

Artık biraz laik, biraz liberal, biraz Kemalist, biraz solcu, biraz faşist biraz da Müslüman'dır kab(ımız). Elbette bu geçişkenlikte diğerlerine de biraz "Müslüman" bulaşmadı değil.

Ancak bu karışım tat vermiyor. Burnumuzu tutarak soluyoruz. Alaca-bulacayı görmemek için gözümüzü kapatarak yürüyoruz. Biz gah biraz biziz gah değiliz. Tam da bu avuntudur bizi susturan.